SINIRSIZ GÜÇ – ANTHONY ROBBİNS
Kimleri modellemek yani nasıl olmak istiyorsunuz? Amacınızın ne olduğunu bilmezseniz,başardığınızı nasıl anlayacaksınız ?
BAŞARI: Çok ve sık gülmek; çocukların sevgisini ve akıllı insanların saygısını kazanmak; içtenlikli eleştirilerin kıymetini anlamak ve kötü arkadaşların yoldan çıkarma girişimlerine dayanabilmek; güzeli anlamak; başkalarında en iyiyi bulmak; sağlıklı bir çocukla, güzel bir bahçe ya da saygın bir sosyal durumla biraz daha iyi bir dünya bırakabilmek; hatta bir tek kişi bile olsa, birilerinin siz yaşadığınız için daha rahat nefes aldığını öğrenmektir. Ancak siz de, gücün dünya üzerindeki etkisini Kabul etmelisiniz.Algılarınızı ya siz yönlendirirsiniz, ya da bir başkası bunu sizing için yapar. Siz ya yapmak istediğiniz şeyleri yaparsınız, ya da başkalarının sizing için hazırladıkları planlara uyarsınız. İki türlü iletişim şekli kullanırız. Birincisi iç iletişimimiz, yani kendi içimizde gerçekleştirdiğimiz söyleyişler, hisler ve betimlemelerimizdir. İkincisi de fiziksel iletişimimiz ki,bu da kullandığımız kelimeler,ses tonlamalarımız,mimiklerimiz, vücut hareketlerimiz ve fiziki davranışlarımızdır. Yaptığımız her iletişim bir eylem,harekete yönelten bir nedendir.Bütün iletişimlerin, hem kendimiz hem de başkaları üzerinde değişik etkileri vardır. iletişim,güçtür.iletişimi etkili kullanabilenler, kendilerinin dünya deneyimlerini ve dünyanın onlar üzerindeki deneyimlerini değiştirebilirler. Tüm davranış ve düşüncelerin asıl kaynağı iletişimin bir türüdür. Büyük çoğunluğumuzun düşüncelerini, hislerini ve hareketlerini etkileyenler, içinde güç barındıran bu oyuncağı nasıl kullanacağını bilen kişilerdir. Hissettikleriniz, yaşantınızdaki olayların sonucu değildir. O sadece sizin olayları açıklama biçiminizdir. Seçtiğiniz yaşamı algılama şekline bağlı olarak,nasıl hissedeceğinize ve davranacağınıza ilişkin kararı sadece siz verirsiniz. Hiçbir şey, bizim verdiğimizin dışında bir anlama sahip değildir. Bir çoğumuzm bu yorumlama sürecini; düşünmeden, otomatik olarak gerçekleştiririz. Coşku dolu olmayı gerektiren hisleri kendi içinizde yaratırsanız, derhal coşkulu duruma geçebilirsiniz. Zihninizde bu duyguyu yaratacak görüntüleri canlandırabilirsiniz. Kendinizle olan iç diyaloğunuzun tonunu ve içeriğini değiştirebilirsiniz. Kendinizi, vücudunuzda bu durumu yaratacak belirli davranışlara ve nefes alma şekline uyarlayabilirsiniz. Sonuçta coşkuyu yaşayacaksınız! Sevecen olmayı diliyorsanız, yapacağınız şey sadece sevecen olmanın gerektirdiği durumu tetikleyecek tarzda, zihinsel ve fiziksel faaliyetlerinizi değiştirmektir. Aynı koşul sevgi ve benzeri olaylar için de geçerlidir. "Her disiplinli çabanın; birden çok ürünü vardır." Mükemmele ulaşan insanlar, sürekli olarak başarıya giden yolu izlerler. Ben buna "Asıl Başarı Formülü" diyorum. Bu formülün birinci basamağı, sonuçlarınızı bilmek; yani, ne istediğinizi kesin olarak ortaya koymaktır. İkinci basamak ise, eyleme geçmektir. İnandığınız hareket tarzlarını uygulamak, büyük bir olasılıkla istediğiniz sonuçlara ulaşmanızı sağlayacakür. Tuttuğunuz yol, sizi her zaman arzuladığınız hedeflere ulaştırmayabilir. Öyleyse üçüncü basamak da, faaliyetlenmzden elde ettiğiniz neden-sonuç ilişkilerini tanımak için, hassasiyetinizi geliştirmek ve hedeflerinize ulaşmadaki başarı ya da başarısızlığı mümkün olan çabuklukta gözlemleyebilmek olmalıdır. Sohbetlerden ya da günlük hayatınızdaki alışkanlıklarınızdan gelse bile, davranışlarınızdan neler kazandığınızı bilmek zorundasınız. Kazandıklarınız istedikleriniz değilse; her deneyiminizden faydalanmak için, davranışlarınızın ne sonuçlar doğurduğuna dikkat etmelisiniz. Sonra dördüncü basamağı uygularsınız ki, bu da istediğinizi elde edinceye kadar, davranışlarınızı değiştirebilme esnekliğini geliştirmektir. Başarı tesadüfen elde edilmez. Olumlu sonuçlara ulaşanlarla ulaşamayanlar arasındaki fark, paranın yazı ya da tura gelmesi gibi basit rastlantısal olaylardan oluşmaz. Hepimizin içinde ulaşılabilir uzaklıkta; bizi mükemmele götürecek, uyumlu, mantıklı ve özel yolların bulunduğu bir güç bölgesi vardır. İçimizdeki bu sihirli gücü açığa çıkarabiliriz. Öğrenmemiz gereken şey; vücudumuzu ve zihnimizi en güçlü ve en yararlı biçimde harekete geçirmek ve kullanmaktır. Birinci Özellik: Hırs. Tüm bu insanlar; kendilerini yükselmeye, gelişmeye ve daha iyi olmaya yöneltecek; üretici, enerji verici hemen hemen hiç akıldan çıkmayan bir neden keşfettiler! Bu keşif onları başarıya ulaştıran aracın yakıtını veriyor, gerçek potansiyellerini körüklüyor. ikinci Özellik: inanç. Yeryüzündeki her kutsal kitap; gücün, sadakatin, inancın insanoğlu üzerindeki etkilerinden bahseder. Büyük başarılara ulaşanların başarılı olamayanlardan farkı, inançlarıdır. Ne olduğumuz ve ne olabileceğimiz hakkındaki inançlarımız; büyük ölçüde ne olacağımızı da belirler. Sihire inanıyorsak, sihirli bir yaşam süreriz. Yaşantımızın dar bir çerçeve içerisinde sınırlandırıldığına inanırsak, bu sınırları kendimiz birden gerçeğe dönüştürü veririz. Neyin doğru olduğuna inanıyorsak, o mümkün olur. Hırs ve inanç, mükemmele ulaşmamıza yardımcı olacak enerjiyi sağlar. Fakat sadece hareket etmemizi sağlayacak enerji yeterli değildir. Yeterli olsa idi yakıt dolu bir roketi cennete göndermemiz mümkün olurdu. Üçüncü Özellik: Strateji. Strateji, kaynakları organize etme yöntemidir. Strateji, yetenek ve tutkulara doğru yolu göstermektir. Bir kapıyı kırarak da açabilirsiniz anahtarla da. Dördüncü Özellik: Değerlerin Açıklığı. Büyük bir olasılıkla sizin de dikkat ettiğiniz gibi, bu değerler birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedir. Acaba hırs, inançlarla etkileşir mi? Şüphesiz etkileşir. Bir şeyleri başarabileceğimize ne kadar inanırsak; genellikle başarıya o kadar çok yatırım yaparız. Sadece insanın kendisi başarıya ulaşmak için yeterli midir? Bu iyi bir başlangıç olabilir, ama güneşin doğuşunu göreceğine inanıyorsan ancak hedefe ulaşmak için stratejin batıya doğru koşmaya başlamaksa; güçlükle karşılaşabilirsin. Başarı için saptadığımız stratejiler değerlerimizden etkilenir mi? Elbette! Başarı için izlediğin strateji; hayatta neyin doğru, neyin yanlış olduğuna ilişkin değerlerinin aksine, inançlarına uymayan işler yapmanı öngörüyorsa, en iyi stratejiler bile bir işe yaramayacaktır. Buradaki sorun, kişisel değerler ile stratejiler arasındaki iç çatışmadır. Beşinci Özellik: Enerji. Kafaları her an muhteşem fikirlerle doluymuşçasına yaşarlar. Tek sorunları bunları gerçekleştirmeye yetecek kadar zamanlarının olmamasıdır. Dünyada tutkularına inanan birçok kişi vardır ve bunları gerçekleştirebilecek doğru stratejileri bilirler; her şey yolundadır; fakat doğru bildiklerini gerçekleştirebilecek fiziksel eylem gücüne sahip değillerdir. Başarı; düşüncede sahip olduklarımızı gerçeğe aktaracak fiziksel, düşünsel, ruhsal enerjiler ile ayrılmaz bir bütündür. Büyük başarılar gözle görülmezler. Onlar kalbimizin derinliklerinde saklıdırlar. İç dünyamızda diğer insanlarla birlikte olma ve bu ilişkiyi sürekli kılma arzusu bulunmalıdır. Bu arzu olmadan, başarı ya da mükemmelliğe ulaşmak mümkün değildir. Yedinci Özellik: iletişimin Mükemmelliği. Başarının basit olduğunu söyledi. "İlk önce, özellikle ne istediğinize karar verin ve ikinci olarak da amacınızı gerçekleştirmek için ödemeyi göze aldığınız ücreti belirleyin ve bunu ödeyin. Eğer bu ikinci basamağı uygulamazsanız, uzun dönemde isteklerinize hiçbir zaman ulaşamazsınız. Büyük başarıları olan birçok insan, isteklerine ulaşmadan önce sayısız kereler kendilerini yenilemişlerdir. Sınama yanılma' bir şeyin dışında iyi bir yöntemdir: o da zamandır. Zaman hiç birimizin yeterince sahip olamadığı ve çok değişik alanlarda kullanılabilen bir kaynaktır. Her insanın yaşamında, bütün olanaklarıyla ölüm kalım mücadelesi vermek zorunda kaldığı olaylar vardır. O anda yaşam, adaletsiz görünür. inançlarımız, değerlerimiz, sabrımız, sevincimiz, dayanma gücümüz aşırı derecede zorlanır. Yaşamıında; iş, ilişki, fizik yönünden zengin olan değişik insanlar gördüm. Onların yaşamını benimkinden ve arkadaşlarımınkinden farklı kılan nedenleri öğrenmek zorundaydım. Bütün fark, özünde kendimizle olan iletişimimiz ve eylemlerimizden kaynaklanmaktadır. Elimizden gelen her türlü çabayı göstermemize rağmen, işler hâlâ ters gidiyorsa ne yaparız? Başarılı olan insanların sorunları, başarısız olanlarınkinden daha az değildir! Sorunsuz insanlar sadece ve sadece mezarlıklarda bulunanlardır. Başa gelenler, başarıyla başarısızlığın değişik görünümleri değildir. Farkı yapan, bizim onları algılama şeklimiz ve onlara karşı gösterdiğimiz tepkilerdir. "Nesneler değişmez; biz değişiriz." Herhangi bir şeyi yapabilme yeteneğimiz, doğrudan doğruya sinir sistemimizi yönlendirme yeteneğimize bağlıdır. Göz kamaştırıcı sonuçları üretenler, bunu sinir sistemleriyle belirli iletişimler kurarak gerçekleştirmektedirler. SDP, beynimizi yönetmek için sistematik bir yapı sunmaktadır. O, sadece kendi durum ve davranışlarımızı değiştirmeyi öğretmez. Başkalarının durum ve davranışlarının da nasıl değiştirilebileceğini öğretir. Kısaca beynimizin nasıl kullanılacağını ve istediğimiz sonuçlara ulaşan en uygun yolları gösteren bir bilimdir. SDP'nin varsayımlarından birisi, hepimizin aynı sinirsel yapıyı paylaşmamızdır. Bu nedenle dünyada herhangi bir kimsenin başardığı herhangi bir işi; sinir sisteminizi aynı şekilde çalıştırarak siz de başarabilirsiniz. Birçok örnekte görüldüğü gibi insan, sonuç üretebilmek için zihnini ve vücudunu kullanmanın özel bir yolunu deneme yanılmayla bulabilmek için yıllarını harcayabilir. Fakat siz duruma hemen müdahale ederek; mükemmelleşmesi için yıllar harcanan eylemleri modelleme aracılığıyla birkaç saniyede, haftada, ayda ya da en azından davranışını aynen tekrarlamak istediğiniz insandan çok daha kısa sürede üretebilirsiniz. Bir şeylere "çöküntü" adını veriyoruz; bekliyoruz, bekliyoruz. Sonuçta kendimizi çöküntü içinde buluyoruz. Kişinin inançları, nelerin mümkün olup nelerin mümkün olmadığını düşünmesi; büyük oranda, kendisinin neleri yapabileceğini ya da yapamayacağını gösterir. " Bir şeyi yapabileceğinize inanır ya da inanmazsınız, fakat her iki durumda da siz haklısınız" diye eski bir deyiş vardır. Bu bir bakıma doğrudur. Çünkü siz bir şeyi yapamayacağınıza inandığınız zaman sinir sisteminize sonucu üretme yeteneğinizi yok eden ya da sınırlayan mesajlar gönderiyorsunuz. Diğer yönden sinir sisteminize bir şeyi yapabileceğinizi söyleyen benzeşimli mesajlar gönderirseniz, onlar sonucu üretmek için beyninizi uyarır ve onu mümkün kılacak kapıları açar. Zihinsel dizin kişinin düşüncelerini organize etme şeklidir. Dizin şifreye benzer. Bir telefon numarasında sekiz rakam vardır; fakat istediğiniz kişiye ulaşabilmek için onları doğru sırada çevirmeniz gerekir. Aynı şey, beyin ve sinir sisteminizin sonuçları elde etmede size en çok faydayı sağlayacak olan bölgelerine ulaşmak için de geçerlidir. İletişim için de aynı şey geçerlidir. Zihinle vücut bir bütünlük içindedir. Nefes alışınız, duruşunuz, pozisyonunuz, yüz ifadeleriniz, hareketlerinizin kalitesi ve doğası sizin fizyolojinizi nasıl kullandığınızı gösterir. Bunlar içinde bulunduğunuz durumu belirler. İçinde bulunduğunuz durum da üretebileceğiniz davranışların kalitesini ve genişliğini belirleyecektir. "İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yapan; zihindir." --Edmund Spencer Daha önce yapabileceğinizi hayal bile etmediğiniz harikulade güzel bir şeyler yaptığınız anlar ya da tam tersine her şeyin kötü gittiği anlarınız olmuştur. Bazı günler hiçbir şey yolunda gitmez. Kolayca yapabildiğiniz işleri karıştırır, her adımınızı yanlış atarsınız. Siz aynı kişi olduğunuza göre, aradaki farkı yaratan nedir? Kullanabileceğiniz kaynaklar değişmediğine göre; niçin bazen her şeyi yanlış yapıyorsunuz ve bir başka zaman herşeyi fevkalede iyi yapıyorsunuz? Niçin en iyi sporcular bile bazen çok kötü sonuçlar alıyorlar? Fark,içinde bulunduğunuz sinirsel fizyolojik durumdur.Hayatta istediğiniz sonuçları almanın ve durumunuzu yönlendirmenin ilk anahtarı, beyninizi etkin olarak çalıştırmayı öğrenmektir. Bunun için beynin nasıl çalıştığını biraz bilmek gerekir. Öncelikle durumu neyin yarattığı bilinmelidir. Yüzyıllardır insanlar durumlarını ve dolayısıyla yaşamlarını değiştiren yollara büyülenmişlerdir. Bu nedenle oruç, ilaç, ayin, müzik, seks, yiyecek, hipnoz ve ilahi söylemek gibi girişimlerde bulunulmaktadır. Bunların hepsinin yararları ve sınırlamaları vardır. Bütün davranışlarımız, içinde bulunduğumuz durumun bir sonucuysa; becerikli durumdayken beceriksiz duruma göre çok farklı iletişim ve davranışlarda bulunabiliriz. Peki içinde bulunduğumuz durumu ne yaratmaktadır? Bir durumun iki ana öğesi vardır. Birincisi iç temsilimiz, ikincisiyse fizyolojimiz ve onu kullanma şeklimizdir. Mevcut koşullar hakkında kendinize neyi nasıl söylediğiniz kadar, istediğiniz davranışı ve durumu yaratmak için neyi nasıl görüntülediğiniz de önemlidir. Bazı kişiler tedirgin ve kızgın bir durum içindeyken; aynı olaylara diğerlerinin ilgisiz bir tavır takınmalarının nedeni nedir? Burada çok sayıda etmen vardır. Biz anne-babamızın ya da diğer rol modellerinin bu tür deneyimlerini modellemişizdir. Örneğin babanız eve geç kaldığında annenizin devamlı meraklanması, sizin de benzer olayları meraklanacak şekilde temsil etmenize neden olabilir. Dünyayı algılamamızı ve temsilimizi etkileyen önemli bir faktör daha vardır. O da fizyolojimizin durumu ve onu kullanma şeklimizdir. Kaslarımızın gerilimi, yediklerimiz, nefes alışımız, duruşumuz, genel olarak bio-kimyasal işlevimizin düzeyi üzerinde; durumumuzun çok büyük etkisi vardır. İç temsilimiz ve fizyolojimiz sibernatik çevrim içinde birlikte çalışırlar. Birini etkileyen herhangi bir şey otomatik olarak diğerini de etkileyecektir. Bu nedenle durumu değiştirmek, iç temsil ve fizyolojiyi de değiştirmek demektir.Seveninizin,eşinizin, çocuğunuzun evde olduğunu düşündüğünüzde becerikli durumdasınızdır. Fakat siz onları muhtemelen trafikte sıkışıp kalmış olarak algılayacaksınız. Bununla birlikte çeşitli nedenlerden ötürü kaslarınız; fizyolojik olarak çok gerilimli, çok yorgun, ıstırap çekiyor ya da kan şekeriniz çok düşmüş olabilir. Başlıca davranışlarımızı etkileyen kararların çoğunu sadece görme, işitme ve dokunma organlarını kullanarak veririz. Bu özel alıcılar dış uyarıcıları beyne iletirler. Genelleme, bozulma ve saptırma süreçlerinden sonra beyin bu sinyalleri alır ve süzerek iç temsilimize yollar. Bu nedenle iç temsiliniz, olay hakkındaki deneyiminiz; kesin olarak gerçeği yansıtmaz. O, daha çok kişisel iç temsilimizin tekrar sunulmasıdır. Kişilerin bilinçli zihni, kendisine gönderilen sinyallerin hepsini kullanamaz. Bilinçli olarak kulak titremesinden, sağ elinizin küçük parmağındaki kan basıncına kadar binlerce uyarıcıyı almak zorunda kalsanız; muhtemelen tam bir deli olursunuz. Bu nedenle beyin ihtiyaç duyduğu ya da ileride ihtiyaç duyacağını umduğu bilgileri süzer, depolar ve geri kalanını siler. Süzgeçleme süreci, kişi algılamasının çok büyük bir aralıkta çalıştığını açıklar. Aynı trafik kazasını iki kişi görebilir, fakat her ikisi de onu çok farklı şekilde anlatır. Bir harita temsil ettiği bölgenin kendisi değildir. Fakat doğru yapılmışsa bölgeyle benzer bir yapıya sahiptir ki, bu da haritanın sağladığı faydadır." Bunun kişiler için anlamı, iç temsillerinin kesin olarak bir olaydan alınmamasıdır. Kişisel inançlardan, değerlerden, tutumlardan metaprogram denilen bir şey aracılığıyla süzgeçlenmesi sadece bir yorumdur. Belki Einstein, "Bilgi ve gerçek dünyasında kendisini yargıç olarak görenler, tanrıların gülüşüyle cezalandırılırlar", sözünü bunun için söylemiştir. Nesnelerin gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz; sadece onları nasıl temsil ettiğimizi biliyoruz. O halde onları bizi sınırlayacak şekilde temsil etmek yerine, niçin güçlendirecek şekilde temsil etmeyelim? Bu işi başarıyla yapmanın anahtarı, kişi için en güçlü durumu tutarlı bir biçimde temsil etmek diye tanımlayabileceğimiz bellek yönetimidir. Hiçbir şeyin aslında iyi ya da kötü olmadığını unutmayın. Değer, kendimiz için onu temsil etme şeklimizdir. Nesneleri; bizi olumlu duruma sokacak şekilde de olumsuz duruma sokacak şekilde de temsil edebiliriz. Güçlü olduğunuz bir anınızı düşünmek için biraz zaman ayırın. İstediğiniz sonuçları üretebilmenin sırrı, nesneleri sizi becerikli duruma sokacak şekilde temsil etmenizdir. Böylece istediğiniz sonuçlan yaratacak tip ve kalitedeki eylemleri yapma gücünü kazanırsınız. Bunu yapamamanın sizi götüreceği yer, genellikle istediklerinizi gerçekleştirme girişiminde bile başarısız olmanız ya da en iyi ihtimalle zayıf, gönülsüz girişimlerin yaratacağı sonuçları kabullenmek olacaktır. Nesneleri işe yaramayacakmış gibi temsil edersek; onlar gerçekten bir işe yaramayacaktır. Nesnelerin işe yarayacak şekilde temsillerini oluşturursak; olumlu sonuçları üretmede bize destek sağlayacak durumları elde etmek için gerekli iç kaynaklan yaratırız. "Her eylemin atası düşüncedir." Ralph Waldo Emerson
Kendimizle olan iletişimimizi kontrol eder ve ne istediğimize ilişkin görsel, işitsel ve dokunsal sinyaller üretirsek başarı şansı olmayan ya da çok kısıtlı durumlarda bile tutarlı bir şekilde çok olumlu sonuçlar üretebiliriz. "İnsanların ürettiği davranışlar içinde bulundukları durumun bir sonucudur. Bu durumda özel olarak nasıl tepki gösterecekleri de onların dünya modellerine, yani belleklerinde bulunan sinirsel stratejilerine bağlıdır," düşüncesi yer etsin. İnsanlar niçin uyuşturucu kullanırlar? Kollarına iğne batırmayı sevdiklerinden değil, deneyimi ve başka türlü bu duruma nasıl ulaşabileceklerini bilmedikleri için uyuşturucu kullanmaktadırlar. en temel anlaında inanç: yaşama anlam kazandıran ve yön veren yönlendirici bir itikat, yargı, hırs ya da prensiptir. Yararlanabileceğimiz sınırsız sayıda uyarıcı vardır. İnançlar, dünyayı algılamanız için önceden düzenlenmiş, organize edilmiş süzgeçlerdir. İnançlar beynin komutanları gibidir. Bir şeyin doğru olduğuna benzeşimli olarak inanmamız bu nesnenin nasıl temsil edileceğine ilişkin bir komutun beynimize gönderilmesi gibidir. John Stuart Mili, "İnançlı bir kişinin gücü sadece ilgisi olan doksan dokuz kişinin gücüne eşittir", demişti. İnançların mükemmelliğe giden kapıyı açmalarının kesin nedeni budur. İnançlar, sinir sistemine doğrudan gönderilen emirlerdir. Bir şeyin gerçek olduğuna inanırsanız, tam olarak onu gerçek kabul eden bir duruma girersiniz. Etkili kullanıldıklarında inançlar, iyi bir yaşamın yaratılmasında en güçlü araçlar olabilir. Diğer yönden inançlar, güçlendirici oldukları kadar, eylemleri kısıtlayan zayıflatıcılar da olabilirler. İnançlar; amacımıza giden yolda haritamız, pusulamız ve amacımıza ulaşabilmeyi garantileyen aracımızdır. İnançlar ve onlardan yararlanma yeteneği olmazsa; insanlar bütünüyle güçsüz kalabilirler. Böyleleri motorsuz ve dümensiz deniz araçlarına benzerler. Gerçekte insan davranışlarını yönlendiren kuvvetler arasında, inançtan daha güçlüsü yoktur. Özünde insanlık tarihi, insan inancının tarihidir. İster Hz. İsa, ister Hz. Muhammed, ister Kopernik, ister Kolomb, ister Edison, isterse Einsten olsun insanlık tarihini değiştirenler, inançlarımızı değiştiren insanlardır. İnanç, davranışlarımızı yöneten bir iç temsilden yani durumdan başka bir şey değildir. Onun, bir işi ya da diğerini başarmak için güçlendirici bir inanç olması mümkündür. Diğer yönden o bizi sınırlandıran açık olarak izlenemeyen, başarılı bir zayıflatıcı inanç da olabilir. Başarıya inanırsanız; o sizi başarmak için güçlendirecektir. Başarısızlığa inanırsanız; o mesajlar sizi başarısızlığa yönlendirecektir. Bir şeyi yapabileceğinizi ya da yapamayacağınızı söylediğinizde; her iki durumda da haklı olduğunuzu unutmayın. Her iki inanç da büyük güce sahiptir. Sizi destekleyen ya da sınırlayan inançları seçebilirsiniz. İşin sırrı başarıyı ve istediğiniz sonuçlan destekleyecek inançları seçmek ve sizi geriye götürecek olanları elemektir. Hiçbir şey gerçeğe bu kadar uzak olamaz. İnanç kesin olarak mükemmeliğe açılan bir koridordur. Çünkü ondan ayrı ve ona karşı durağan kalan hiç bir şey yoktur. Potansiyelimizin ne kadarına ulaşabileceğimizi belirleyen, inancımızdır. İnançlar fikir akımlarını açabilir ya da durdurabilir. . Çevre, inancın tek başına en güçlü yaratıcısı olabilir; fakat inancı yaratan başka kaynaklar da vardır. Aksi olsaydı sadece zenginler zenginliği, fakirler de fakirliği bilir ve hiç kimse orijinal durumunu değiştiremezdi. Bilginin bir şekli doğrudan deneyimle kazanılır. Diğer şekli ise okuyarak, film ve diğerlerinin görüntülediği şekilde dünyayı izleyerek elde edilir. Çevrenin kısıtlayıcı zincirlerini kırmanın en önemli yolu, bilgidir. Bir inancı yaratmanın en emin yolu, bir şeyi sadece ve sadece bir kere yapabilmektir. Bir kere başarırsanız, tekrar başarma inancınızı oluşturmanız çok daha kolay olacaktır. Bazı şeyler bizim için o kadar önemlidir ki, uğrunda ölebiliriz, yani bizim bazı temel inançlarımız vardır. Bunlar vatanseverlik, ailemiz ve aşk hakkındaki fikirlerimiz gibi şeylerdir Mükemmelliği modellemek, inancı modellemekle başlar. Bazı şeyleri modellemek zaman alır. Fakat okuyabilir, düşünebilir ve işitebilirseniz yeryüzündeki en başarılı kişileri modelleyebilirsiniz. Başarılı olmak istiyorsanız, inançlarınızı dikkatlice seçmek sizin yararınıza olacaktır. Bu, etrafta uçuşan kâğıtlar gibi olmaktan ya da size herhangi bir şekilde yapışan inançlara bağlanmaktan çok daha iyidir. Ulaşmanız gereken potansiyellerinizle ilgili gerçekleştirmeniz gereken önemli sonuçlar, inançla başlayan dinamik sürecin bir parçasıdır. iyi ağaç kolay yetişmez; rüzgâr ne kadar kuvvetli eserse, ağaçlar da o kadar sağlam olur." dünyanın gerçekte nasıl olduğunu bilmediğimizdir. Çizgilerin iç bükey mi, dış bükey mi; inançlarımızın doğru mu, yanlış mı olduğunu bilmiyoruz. Tek bileceğimiz şey inançlarımızın işe yarayıp yaramadığ bizi destekleyip desteklemediği, hayatımızı zenginleştirip zenginleştiremediği, bizi daha iyi insanlar yapıp yapamadığı, bize ve diğer insanlara yardım edip etmediğidir. Yalan kelimesi, şerefsizlik ya da hilekârlık anlamına gelmez. Aksine bir şeye ne kadar inanırsak inanalım, bize devamlı öğrenmeyi ve her zaman diğer olasılıkların da bulunabileceğini hatırlatan bir kavramdır.
İNANÇ 1: HER ŞEY BİR NEDEN VE AMAÇ İÇİN VARDIRBirçok kişi olaylara kötü yanından bakmayı tercih eder. Değişimde ilk adım, bunun farkına varmaktır. Sınırlı inançlar, sınırlı insanlar yaratır. Anahtar bu sınırlardan kurtulup, değişik arayışlar içinde olabilmekte gizlidir. Günümüzde liderler, çölde bile bahçe görebilen, her durumda başka olasılıkların da bulunabileceğini gözönüne alabilen kişilerdir.
İNANÇ 2: BAŞARISIZLIK DIYE BLR ŞEY YOKTUR, SADECE SONUÇLAR VARDIR. İnsanlar genelde bir sonuca ulaştıklarında kendilerini başarılı görürler. Ancak çok başarılı insanlar; başarısız olduklarında, Öğretici bir deneyim kazandıklarını düşünen insanlardır. Onlar bu deneyimlerini de kullanarak, yeni yeni deneylere başlarlar. Yeni bir hareket tarzı belirleyerek, yeni sonuçlar elde ederler. Başarısızlıktan korkan insanlar kafalarında hep nelerin ters gideceğini düşünürler. Bu da ulaşmak istedikleri sonuca doğru adım atmalarına engel olan tek nedendir. Başarısızlığa inanmak beyni zehirlemenin bir yoludur. Olumsuz duygular içinde olduğunuz sürece psikolojinizi, düşünce şeklinizi, durumunuzu etkilersiniz. Birçokları için en büyük kısıtlama başarısızlıktan korkmaktır.
İNANÇ 3: NE OLURSA OLSUN SORUMLULUĞU ÜSTLENMEKTEN KAÇINMAYIN.
Büyük liderlerin ve başarılı insanların hepsi, dünyayı kendilerininyarattığına inanarak hareket ederler. Her zaman ve tekrar tekrar duyacağınız tek cümle," Ben sorumluyum ve gerekeni ben yapacağım," olmalıdır. Birilerine sevdiğimizi ya da sorunlarını anladığımızı söylemeye çalışmışızdır. Onların bu olumlu mesajı almak yerine her şeyi ters anlayarak bize kızıp düşmanca tavır takındıkları olmuştur. Genelde, ters tepki göstermeye, başkalarını suçlamaya ve kötü şeylerden başkalarını sorumlu tutmaya meyilliyizdir. Bu en kolay, ama akıllıca olmayan bir yoldur. İşin sırrı iletişimde saklı olabilir. İletişim sonucunu, davranışlarınızla siz belirleyebilirsiniz. Hareketlerinizi, mimiklerinizi, ses tonunuzu, vb. birçok şeyi değiştirmek sizin elinizdedir. İletişim, aldığınız tepki demektir. Davranış şeklinizi değiştirerek, iletişiminizi değiştirebilirsiniz. Sorumluluğu sahiplenerek üreteceğiniz sonucu, değişebilme gücünü elinizde bulundurabilirsiniz.
İNANÇ 4: BLR ŞEYL KULLANABİLMENİZ IÇIN ONU ANLAMIŞ OLMANIZ GEREKMEZ.
Güçlü insanlar incelendiğinde bir çok konuda bilgi sahibi olmalarına karşın, işlerini en ince ayrıntılarına kadar bilmedikleri görülmüştür. Başarılı insanların en bilgili insanlar olması gerekli değildir.
İNANÇ 5: EN BÜYÜK KAYNAĞINIZ İNSANLARDIR.
Mükemmele ulaşanlar, genelde insanlara saygı ve sevgi beslerler. Amaçlarında, bütünleşme ve takım ruhu vardır. Birçok inanç gibi bu inanç da benimsenmesi zor, söylenmesi kolay olanlardandır. İnsanlara yalnızca sözde saygı göstermek kolaydır, ama gerçek saygıyı başarmak o kadar basit değildir.
INANÇ 6: ÇALIŞMAK BIR OYUNDUR.
Başarının sırlarından birisi de yaptığınız işle sevdiğiniz şeyler arasında sıkı bir ilişki kurmaktır. İşimize bir oyunmuş gibi yaklaşabiliriz.
İNANÇ 7: SORUMLULUK ALMADAN GERÇEK BAŞARI GERÇEKLEŞMEZ.
"Başarının sırrı bir hedefi durmaksızın takip etmektir." Burada büyük bir soru işareti var. İnançlarımız bizi desteklemiyorsa, inançlarımız olumlu değilse, onları nasıl değiştirebiliriz. İşte ilk adımı attınız, bazı şeylerin farkına vardınız. Siz ne istediğinizi biliyorsunuz. İkinci adım ise harekete geçmektir. Düşüncelerinizi, inançlarınızı nasıl kontrol edebileceğinizi ve beyninizi nasıl kullanacağınızı öğrenmektir.
Zihninizi Ustalaştırmak:Beyniniz Nasıl Çalışır Hata değil,çare bulun.Henry Ford
kendi kendinizin terapicisi ve danışmanı olabilirsiniz. Hatta çok kısa bir süre içinde davranışlarınızı, duygularınızı, hislerinizi değiştirme yeteneği kazanarak; terapinin de ötesine geçebilirsiniz Etkili sonuçlar üretmede değişim sürecinin, yeni bir model yaratmakla başlayacağına inanıyorum. Problemlerinizin taşıncaya kadar içinizde birikeceğine inanıyorsanız, deneyeceğiniz şey de aynen öyle olacaktır. Sinir sistemimiz bana göre bir müzik kutusuna benzer. Öldürücü bir sıvı gibi içimizde acı biriktirmek yerine, sistemin bu özelliğinden yararlanmamız gerekir. Buradaki önemli nokta çalınmayan plakların ortaya çıkmayacağıdır. Bu, anlamsız bir şeydir. Beceriksiz his ve duygularınızı yaratan yolları değiştirmek, müzik kutusunu tekrar programlamak kadar kolaydır. Durumunuzu değiştirmek için acılarınızı tekrar denemek zorunda değilsiniz. Yapmak zorunda olduğunuz şey, iç temsilinizi negatiften pozitife değiştirmektir. Pozitif iç temsil de otomatik olarak tetiklenir ve daha etkin sonuçlar üretmenize neden olur. Coşkunluk akımını hızlandırmak ve devredeki acı akımını kesmek zorundasınız. "Bilinçli düşünceden geçirmediğim bir şey beni etkilemez." İç temsillerimizi beş duyumuzla yapılandırırız. Bunlar da; görme, işitme, dokunma, tatma, koklamadır. .Bu nedenle zihnimizde hangi deneyimleri biriktirirsek biriktirelim; onlar, bu duyular aracılığıyla, özellikle üç alt biçem olan görsel, işitsel ve dokunsal mesajlar aracılığıyla temsil edilirler. Ya his ve davranışlarınızı değiştiren fizyolojinizi ya da iç temsillerinizi değiştireceksiniz. İç temsilimizle ilgili olarak değiştirebileceğimiz iki şey vardır. Temsil ettiğimiz şeyi değiştirebiliriz. Örneğin en kötü senaryoyu hayal ediyorsak; olası en iyi senaryoyu görüntüleyerek değişiklik yapabiliriz. Birileri bizim modellemek istediğimiz bir sonucu üretirse; biz onun zihninde neler görüntülediği ve kendi kendisine neler söylediği gerçeğinden daha çok şey bilmeliyiz. Zihinde neler olup bittiğine gerçekten ulaşabilmek için daha keskin araçlara ihtiyacımız var. İşte burada alt biçemler devreye girer. Onlar bir sonucu yaratmak için gerekli olan karışımların kesin miktarlarına benzerler. Altbiçemler, insan deneyiminin yapısını oluşturan en küçük ve en kesin yapım bloklarıdır. Görsel bir deneyimi anlayabilmek ve kontrol edebilmek için onun hakkında daha çok şey bilmeliyiz. Parlak mı, koyu mu; renkli ya da siyah beyaz mı; hareketli mi ya da durağan mı olduğunu bilmeliyiz. Benzer şekilde işitsel iletişimin de yüksek ya da sakin mi; yakın ya da uzakmı ya da ince mi olduğunu bilmek isteriz.Dokunsal bir deneyimin yumuşak ya da sert mi; keskin ya da düzgünmü yada katı mı olduğunu öğrenmeliyiz. Bir diğer önemli ayırım da hayalin ilgili ya da ilgisiz olmasıdır.İlgili bir hayal,gerçekten oradaymışsınız gibi olan deneyiminizdir. Gerçekten o zaman ve yerde tüm benliğinizi siz varmışsınız gibi görür, işitir ve hissedersiniz. İlgisiz bir hayal ise; sizin dışınızda olan bir şeyi seyrediyormuş gibi oluşturduğunuz bir deneyimdir. İlgisiz bir hayalinizi görürseniz; o kendi kendinizi filmde seyretmeye benzer. Çok hoş bir anınızı düşünmenizi istiyorum. Yakın ya da uzak geçmişteki bir anınız olabilir. Sadece gözlerinizi kapayın, gevşeyin ve onu düşünün. Hayalinizi düşünün ve onu parlak ve daha parlak hale getirin. Hayaliniz parlaklaştıkca durumunuzun nasıl değiştiğine dikkat edin. Bundan sonra sizden istediğim zihinsel görüntüyü kendinize yaklaştırmanızda. Şimdi durun ve onu büyütün. Fakat farklı temsil sistemlerine farklı derecelerde bağlanırlar. Birçok kimse beynine daha çok görsel çerçeveyle ulaşır. Onlar kafalarındaki görüntülere tepki gösterirler. Bazıları işitsel, bazıları da dokunsal olarak ulaşırlar. Bunlar da işittikleri ya da hissettiklerine daha kuvvetli tepki gösterirler. Bu nedenle görsel çerçevelerinizi değiştirdikten sonra, aynı şeyi diğer temsil sistemleriyle yapmaya çalışın. "İyi ya da kötü bir şey yoktur, fakat biz düşüncemizde iyi ve kötüyü yaratıyoruz. " Beyninizi kontrol edebileceğinizi unutmayın; yoksa o sizi kontrol etmek zorunda kalır. Tüm problemleri alıp küçültseniz ve onlarla aranıza küçük bir mesafe koysanız ne olur? Sınırsız sayıda çözüm vardır. Komuta da sizdedir. Herhangi bir ustalık gibi bunun da tekrar ve pratik konusu olduğunu unutmayın. Bu basit altbiçem kaymalarına bilinçli olarak ne kadar çok ulaşırsanız; istediğiniz sonuçlara o kadar çabuk ulaşabilirsiniz. Güdülenmek istediğiniz ya da arzu ettiğiniz duruma çok çekici ya da çok istek uyandırıcı bir şeyler koymanız çok önemlidir. Bu, gerçekten istediğiniz ya da sizin eski davranışınızdan daha önemli bir şey olmalıdır.Bazen koklama,tatma gibi yeni altbiçemlerin ilave edilmesi yararlı olur.Beynin belirli eğilimlere sahip olması yüzünden; swish paterni sonuçları çok çabuk üretir. Beyin hoş olmayan şeylerden uzaklaşmak, hoş olanlara yönelmek eğilimindedir. Zihninizin, evrensel yasalara karşı çıkabilecek önemli bir araç olduğunu unutmayın. O geriye gidebilir. Ne zaman ne de olaylar geriye gidebilir, ama zihniniz geriye gidebilir. Hiç kimse, sürekli olarak çöküntü içinde değildir. Çöküntü insanın bir bacağını kaybetmesi gibi sürekli bir koşul değildir. O, kişilerin girip çıkabileceği bir durumdur. Çöküntü deneyimi geçirenlerin çoğu, yaşamlarında belki de en az ortalama bir insanınki kadar mutlu deneyime sahip olmuştur. Onlar sadece bu deneyimleri; parlak, büyük ve ilgili bir şekilde temsil etmezler. Mutlu anlarını kendilerine yakın tutma yerine uzaklaştırabilirler deÇöküntü hisseden kimseler, genellikle beyinlerini kötü zamanlarının inatçı, büyük, gürültülü, yakın,ağır hayallleriyle doldururlar ve iyi zamanlarınkini ince, gri levhalar halinde korurlar.Değiştirmenin yolu, kötü anılardan zevk almak değil,alt biçemleri yani anılarının yapısını değiştirmektir. Bundan sonra yapılacak iş kendinizi kötü hissetmenize neden olacak şeyleri yaşamın güçlükleriyle değil; dinç, keyifli, sabırlı, kuvvetli bir şekilde mücadele hissi verecek yeni temsillerle ılışkilendirmektir. Bazıları "Bir saniye, nesneleri bu kadar çabuk değiştiremezsiniz" der. Niçin olmasın? Bazı şeyleri uzun bir sürede kavramaktan, bir anda kavramak çok daha kolaydır. Beyin bu şekilde öğrenir. Bir filmi nasıl seyrettiğinizi düşünün, binlerce kare seyrediyorsunuz ve onları dinamik bir bütün haline sokuyorsunuz. Bir kareyi şimdi, ikinci kareyi bir saat sonra, bir ya da iki gün sonra' da üçüncü kareyi seyretseydiniz ne olurdu? Ondan bir şey anlamazdınız değil mi? Kişisel değişim de benzer şekilde olur. Bir şeyler yaparsanız, zihninizi değiştirirseniz, durumunuzda ve davranışınızda değişiklik yaparsanız kendi kendinize en dramatik şekilde nelerin mümkün olduğunu gösterebilirsiniz. Bu, aylar süren kederli düşüncelerden daha etkili bir sıçrama olacaktır. Kuantum (miktar) fiziği bize nesnelerin zaman içinde yavaş yavaş değil, ani miktar sıçramalarıyla değiştiğini söylemektedir. Biz bir deneyimden diğerine sıçrayabiliriz. Bir diğer örneğe, aşka bakalım. Birçoğumuz için aşk; harikulade, ruhsal, mistik bir deneyimdir.Aynı zamanda modelleme açısından aşkın da bir durum olduğunun farkına varmak önemlidir. Su ve yiyecek gibi fiziksel gerekler dışında isteyebileceklerinizin hemen hepsi, bir durumdur. Öğrenme ve öğretmede büyük değişiklikler yapabilecek; dizin ve stratejilerin anlaşılmasıyla ilgili önemli bir saha daha vardır. Bazı çocuklar niçin öğrenemez? Bana göre bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, bizim genellikle birisine özel bir görevi öğretmede en etkili stratejinin ne olduğunu bilmememizdir. İkincisi, öğretmenlerin genellikle değişik çocukların nasıl öğrendiklerine ilişkin doğru fikirlere sahip olmamalarıdır. Herke sin stratejisinin farklı olduğu unutulmamalıdır. Gördüğünüz, işittiğiniz ya da hissettiklerinizden herhangi bir şey beyninizde depolanır. Sayısız araştırma projesi; kişilerin bilinçli olarak hatırlayamadıklarını hipnotik trans halinde hatırlayabildiklerini göstermiştir. Örneğin, SDP'nin kurucuları olan Bandler ve Grinder, gözlerimizin hareketlerinin ve konumunun, sinir sistemimizin hangi kısmına ulaştığımızı açıklığa kavuşturduğunu buldular.Şimdilik bir çok kimsenin, görsel hayalleri hatırlamak için sol yukarıya baktıklarını hatırlatmak yeterlidir. Öğrenmenin bir diğer yönü de diğerlerinin tercih ettiği öğrenme stratejilerini keşfetmektir. Yukarıda belirtildiği gibi; herkesin özel bir sinir yapısı, en çok kullandığı zihinsel bir bölge vardır. Fakat biz, kişilere genellikle bu gücü öğretmeyiz. Herkesin aynı şekilde öğrendiğini kabul ederiz. Dünyadaki her şeyi doğru biçimde, yeterli inandırıcılıkla ve kendinizi vererek isterseniz, elde edebilirsiniz. Bazı şeylerin elde edilmesi fazla inanç ve enerji gerektirebilir. Çok çalışarak onları da elde edebilirsiniz. Stratejiler kolaydır. Kişilerin stratejilerini bir dakika içinde açığa çıkarabilirsiniz (öğrenebilirsiniz). Stratejileri öğrenmenin temeli; sizin ihtiyaç duyacağınız şeyi, kişilerin size anlatacaklarını bilmektir. Kullandıkları kelimelerle anlatacaklardır. Vücutlarını kullanma şekliyle anlatacaklardır. Hatta gözlerini kullanma şekliyle bile anlatacaklardır. Bir kitabı ya da bir haritayı okumayı öğrendiğiniz gibi, aynı ustalıkla kişileri okumayı da öğrenebilirsiniz. Stratejinin basit olarak belirli sonuçları üreten; görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tatsal temsillerin belirli bir düzeni olduğunu unutmayın. Bunu yapmak için, stratejileriyle deney yapabileceğiniz kişileri bulmak ve stratejilerini uygulamak için kesin olarak ne yaptıklarına dikkat etmek yeterlidir. Etkin olarak stratejiyi öğrenmeye çalışmadan önce; neye bakılması gerektiğini ve herhangi bir anda sinir sisteminin hangi kısımlarının kullanıldığını gösteren ip uçlarının neler olduğunu bilmelisiniz. Kişilerin geliştirdiği genel eğilimlerin farkına varmak ve onları daha çok ahenk ve sonuç yaratmak için kullanmak da önemlidir. Örneğin kişiler görsel, işitsel ya da dokunsal gibi sinir sistemlerinin belirli bir kısmını diğerlerinden daha çok kullanma eğilimindedirler. Tıpkı solaklar ve sağlaklarda olduğu gibi, kişiler bir tarzı diğerinden daha çok kullanma eğilimindedirler. Birisinin stratejisini öğrenmeden önce, onun temel temsil sistemini öğrenmemiz gerekir. Temel olarak, görsel temsili kullanan kişiler, dünyayı görüntüler halinde algılamak eğilimindedirler. Onlar beyinlerinin görsel kısmına erişerek, en büyük güç duygusuna ulaşmayı başarırlar. Beyinlerindeki görüntülerle uyumlu olmaya çalıştıklarından, görsel kimseler çok hızlı konuşmak eğilimindedirler. Nasıl konuştuklarına tam olarak dikkat etmezler. Onlar için önemli olan, görüntüleri kelimelerle eşleştirmeye çalışmaktır. Bu kişiler görsel mecazlarla konuşma eğilimindedirler. Nesnelerin kendilerine nasıl göründüklerinden, gördüklerinin paternlerinden, onlann parlak ya da koyu oluklarından söz ederler.
İşitsel eğitimli kişiler, kullandıklan kelimelere daha çok dikkat ederler.Sesleri daha yankılı, konuşmaları daha yavaş, daha ritmikve daha ölçülüdür. Kelimeler onlar için çok şey ifade ettiğinden söylediklerine çok dikkat ederler. Konuşmalarında genellikle sesle ilgili kelimelere yer verirler. Dokunsal kişiler çok daha yavaş olma eğilimindedir. Onlar daha çok hislere tepki gösterirler. Sesleri derinden ve yavaş yavaş çıkma eğilimindedir. Dokunsal kişiler fiziksel dünyadan mecazlar kullanırlar. Daima somut şeyleri kavrarlar. Nesneler ağırdır yada yoğundur; fakat onlar nesnelere dokunma gereği duyarlar. Herkes bu üç tarzdan elemanlara sahiptir; fakat çoğumuzda, bir sistem diğerlerinden daha üstündür. Diğer kişilerin stratejilerini öğrenirken, onların nasıl karar verdiklerini anlamalısınız. Ayrıca sunduğunuz mesajların anlaşılabilmesi için, temel temsil sistemlerini de bilmelisiniz. Görsel bir kişiyle ilgileniyorsanız, yavaş yavaş, derin nefes alarak ve salyangoz hızıyla konuşmak istemezsiniz. Yavaş yavaş ve pürüzsüz konuşursanız; onu deliye döndürürsünüz. Zihninin çalışmasıyla mesajlarınızın eşleşmesi için, hızlı konuşmak zorundasınız. Sadece kişileri gözleyerek ve söylediklerini dinleyerek; onların hangi sistemi kullandığına ilişkin derhal bir izlenim edinebilirsiniz. SDP kişilerin zihninde neler olduğuna ilişkin daha özel göstergeleri de kullanır. Gözlerin, ruhun penceresi olduğu çok uzun zamandan beri söylenmektedir. Bununla birlikte; ancak son zamanlarda bunun ne kadar gerçek olduğunu öğrendik. Burada parapsikolojik bir giz yoktur. Sadece bir kişinin gözlerine bakarak herhangi bir anda görsel, işitsel ya da dokunsal temsil sistemlerinden hangisini kullanıyor olduğunu derhal anlayabilirsiniz. "12. yaş gününüzde pastanızın üzerindeki mumlar ne renkti?" sorusuna cevap verin. Biraz durun ve hatırlamaya çalışın. Bu sorunun cevabını vermek için % 90'ımız sol yukarıya bakarız. Bu sağlak, hatta solakların bazılarının da görsel olarak hatırlanan hayallere ulaşma şeklidir. Size başka bir soru; sakallı Miki Fare nasıl görünür? Bir an için bu görüntüyü gözünüzün önüne getirin. Bu kez muhtemelen, gözünüz sağ yukan gidecektir. Yapılanmış hayallere ulaşmak için insanların gözü bu şekilde hareket eder. Bu nedenle sadece kişilerin gözlerine bakarak ulaştıkları duyusal sistemi bilmek mümkündür. Gözlerini okuyarak, onların stratejilerini okuyabilirsiniz. Stratejinin; bir kişinin belirli bir görevi başarmasını sağlayan iç temsiller dizisi olduğunu unutmayın. Bu dizi size, birisinin neyi nasıl yaptığını söyler. Gözle ulaşma ipuçlarını anlamak ve fark edebilmek için aşağıdaki şemaları ezberlemelisiniz. Birisiyle konuşarak göz hareketlerini izleyin. Ona dokunsal ya da görsel olarak hatırlaması için sorular sorun. Her soru için gözleri hangi yöne hareket etmektedir? Şemalarının geçerli olup olmadığını araştırın. Özel türde cevaplar alabilmek için aşağıda bazı sorular sorulmuştur. ALINACAK YANIT TÜRÜ SORMAMIZ GEREKEN SORULAR Görsel olarak hatırlanan görüntü "Evinizde kaç pencere vardır?" "Sabahleyin kalkınca ilk gördüğünüz şey nedir? "Siz 16 yaşındayken kız ya da erkek arkadaşınız neye benziyordu?" "Evinizdeki en karanlık oda hangisidir?" "En kısa saçlı arkadaşınız kimdir?" "İlk bisikletiniz hangi renkti?" "En son hayvanat bahçesine gidişinizde, gördüğünüz en küçük hayvan ne idi?" "İlk öğretmeninizin saç ları ne renkti?" "Yatak odanızdaki tüm renkleri düşünün." Görsel yay ınlanmış "Üç gözünüz olsaydı nasıl bakardınız?" "Kartal kanatlı, tavşan kuyruklu, aslan başlı bir polis hayal edin" "Şehrinizin ufuk çizgisini bir tutam sigara dumanıyla birlikte yükselirken hayal edin" "Kendinizi altın sarısı saçlarla görebilir misiniz?" Işitsel olarak hatırlanan "Bugün söylediğiniz ilk şey neydi?" "Bu gün sizinle konuşan ilk kişi size ne söyle di?""Gençken beğendiğiniz bir şarkının ismini söyleyin." "Doğada en çok neyin sesini seversiniz?" "Mary'nin Küçük Lam bası adlı şarkıda dokuzuncu kelime ne dir?" "Sakin bir yaz gününde zihninizde küçük bir şelaleyi dinleyin." "Zihninizde en çok gıcırdayan kapı hangisidir?" "Arabanın kapısının mı yoksa kamyonun ka portasının mı sesi daha yumuşaktır?" "Tanıdıklarınızın içinde en güzel sese kim sahiptir?" İşitsel Yapılanma "Thomas Jefferson'a, Abraham Lincoln'e ve Fohn F. Kennedy'e soru sorabilseydi niz, ne sorardınız?" "Size nükleer savaş olasılığının nasıl ortadan kaldırılabileceği sorulsaydı, ne söylerdiniz?" "Flüt gibi öten bir araba kornasının sesini hayal edin" İşitsel iç diyalog "Bu soruyu içinizden tekrarlayın: 'Hayat ta benim için en önemli şey nedir?'" Dokunsal kelimeler "Elinizde buzun erimesi hissini hayal edin." "Bu sabah yataktan kalktıktan son ra, kendinizi nasıl hissettiniz?" "Bir ağaç gövdesinin ipeğe dönüşmesi hissini ha yal edin." "Okyanus en son denediğiniz de ne kadar soğuktu?" "Evinizdeki en yu muşak halı hangisidir?" "Hazırlanmış sı cak ve güzel bir banyoyu hayal edin. " "Soğuk yosunların üzerinde elinizi gezdirmenin size neler isteteceğini düşünün." Örneğin, birisi gözlerini sol yukarıya kaydırmışsa; belleğinde bir şeyi görüntülüyordur. Şimdi gözleri sol kulağına doğru gidiyorsa; bir şeyi dinliyordur. Gözleri sağ aşağıya doğru kaydığında, kişi temsil sisteminin dokunsal kısmına ulaşıyor demektir. Benzer şekilde bir şeyi hatırlamakta güçlük çekiyorsanız; bunun nedeni muhtemelen vücudunuzu, ihtiyacınız olan bilgiye ulaşacak pozisyona getirmemenizdir. Birkaç gün önce gördüğümüz bir şeyi hatırlamaya çalışıyorsanız; sağ aşağıya doğru bakmanız, sizin o hayali görmenize yardımcı olmayacaktır. Bununla birlikte sol yukarı bakarsanız, bilgiyi hızla hatırladığınızı göreceksiniz. Beyninize depoladığınız bilgiyi nerede arayacağınızı öğrendikten sonra, onu kolay ve hızlı biçimde elde etme yeteneğine sahip olursunuz. (İnsanların % 5 - % 10'u için ulaşım ipuçlarının yönü terstir. Bulabilirseniz solak ya da her iki elini kullanabilen arkadaşlarınızda bu durumu görebilirsiniz.) Fizyolojinin diğer yönleri de tarzlar hakkında bize ipuçları verir. Kişi göğsünün üst kısmında nefes alıyorsa; görsel olarak düşünüyor demektir. Göğüs ya da diyaframın tümünde düzgün olarak nefes alıyorsa; işitsel tarzda demektir. Karnının alt kısmından derin nefes alıyorsa; bu da dokunsal ulaşıında olduğunu gösterir. Üç kişiyi nefes alırken gözleyin ve nefes alışlarının hızına ve yerine dikkat edin. Ses de eşit değerde açıklayıcıdır. Görsel kişiler; hızlı patlamalar ve genellikle yüksek vurgulamalarla, genizden ya da gergin tonlarda konuşurlar. Düşük, derin tonlarda ve yavaş konuşmalar genellikle dokunsallara aittir. Düzgün ritimli, açık, soluk tonlar; işitsel ulaşımı (erişimi) gösterirler. Ten tonlarını bile okuyabilirsiniz. Görsel olarak düşünmeye başladığınızda; yüzünüz daha soluk bir renk alır. Kızarmış bir yüz, dokunsal erişimi gösterir. Birisi başını yukarıya kaldırdığında, görsel tarzda demektir. Başı dengeli ya da hafif yana yatıksa (dinlemede olduğu gibi) işitsel tarzdadır. Başı aşağı doğru ya da boyun kasları gevşekse; dokunsal tarzdadır. Bu nedenle en küçük bir iletişimde bile, bir kişinin hangi mesajlara cevap verdiği ve zihnini nasıl çalıştırdığına ilişkin açık ve hatasız ipuçları edinebilirsiniz. Stratejiyi öğrenmenin en basit yolu, doğru soru sormaktır. Satın almak için, satmak için, güdülenmek için, aşık olmak için, çekici olmak için, yaratıcı olmak için, yani her şey için bir stratejinin olduğunu unutmayın. Sizinle bunların bazıları üzerinde çalışmak istiyorum. Öğrenmenin en iyi yolu; gözlem yapmak değil, uygulamaktır. Bu nedenle bu alıştırmaları mümkünse birileriyle birlikte yapın. Durum, stratejiye bağlı direkt hattır. Kişinin bilinçsiz devresini açan anahtardır. Kişiyi ilgili duruma sokmadan stratejisini öğrenmeye çalışmak, tost makinesinin kapağını bastırmadan tost yapmaya veya aküsüz araba çalıştırmaya benzer. Kişiden entelektüel bir tartışma yapmasını istemiyoruz. Durumunu tekrar deneterek, ürettiği dizini öğrenmek istiyoruz.
SDP zihnin nükleer fiziği gibidir. Fizik; gerçeğin yapısı, dünyanın doğasıyla ilgilenir. SDP aynı işi zihniniz için yapar. Nesneleri çalışabilecek şekilde parçalara ayırmanıza izin verir. Kişiler, yaşamları boyunca bütünüyle sevildiklerini hissedebilecekleri bir yol bulmak için çaba gösterirler. Onlar, kendilerini tanıtmak için analizcilerle görüşmeye ve nasıl başarılı olunacağını öğreten kitapları okumaya çok zaman harcarlar. SDP, bunların ve diğer amaçların mükemmel, etkin ve verimli bir şekilde nasıl gerçekleştirileceğinin teknolojisini verir.
Kalpten kötülükler; elin ele, dudağın dudağa değmesiyle atılabilir. Tennessee Williams
Herhangi bir sonuca ulaşmada sizi destekleyecek duruma girmenin bir yolu da, sanki sonucu gerçekleştirmiş gibi davranmaktır. Fizyolojinizi, sonucu etkin olarak gerçekleştirmiş olduğunuzu hayal ettiğiniz duruma soktuğunuzda; "miş" gibi davranmak çok etkili olur. Anında durumları değiştirmek, dinamik sonuçlar üretmek için sahip olduğunuz en güçlü araç fizyolojidir. "Güçlü olmak istiyorsanız, güçlüymüş gibi davranın"Kendinizi canlı, hareketli, heyecanlı bir fizyolojiye uyarlarsanız, sonuçta siz de aynı duruma girersiniz. Herhangi bir koşulda sahip olabileceğimiz en büyük kaldıraç, fizyolojidir. Çünkü o, hatasız ve hızlı çalışır. Fizyoloji ile iç temsil arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Birisini değiştirince diğeri de değişir. "Düşünce yoktur, sadece vücut vardır." ya da "Sadece düşünce vardır, vücut yoktur" şeklinde zıt, fakat doğru iki söz söylenebilir. Fizyolojinizi, yani duruşunuzu, nefes alma şeklinizi, kaslarınızın gerilimini, ses tonunuzu değiştirirseniz; iç temsiliniz ve durumunuz da değişecektir. Fizyolojiniz kötüleştiğinde, sizin durumunuzdan gelen pozitif enerji de azalacaktır. Bu nedenle fizyoloji, duygusal değişimin kaldıracıdır. Gerçekten de her duygunun fizyolojik bir karşlığı vardır. Durumunuzu değiştirmeden fizyolojinizi değiştiremezsiniz. Durumu değiştirmenin iki yolu vardır. Ya iç temsilinizi değiştireceksiniz ya da fizyolojinizi. Fizyolojinizi ve iç temsilinizi değiştirerek değiştirdiğiniz eylemleriniz ve hisleriniz, aynı zamanda vücudunuzun biokimyasal ve elektriksel sürecini de etkiler. Çöküntüye düşen insanlar üzerinde yapılan çalışmalar onların kanlarındaki Beyaz hücre sayısının azalarak bağışıklık sistemini zayıflattığını göstermiştir. Kirlian fotoğrafı nedir biliyor musunuz? Bu fotoğraf vücudun bioelektriksel enerjisinin gösterimidir ve kişinin içinde bulunduğu durumda değişiklikler olduğunda; fotoğrafta da çok önemli değişiklikler meydana gelir. Zihinle vücut bağlantılı çalıştığı için bir konu üzerinde yoğunlaştığınızda; bütün elektriksel alanınız değişebilir ve başka türlü yapamayacağınız işleri yapabilirsiniz. İnsanın gücünü inançları kadar kısıtlayan çok az şey vardır. gülümseme ve gülme, biyolojik süreci etkileyerek bizim kendimizi daha iyi hissetmemize neden olur. Onlar beynimize giden kan ve oksijen miktarını, sinir taşıyıcılarının uyarı düzeyini artırır. Benzer şeyler diğer ifadelerle de oluşur. Yüz ifadenizi korku, endişe, sürpriz, kızgınlık fizyolojisine sokun bakalım neler hissedeceksiniz! "Vücutlarımız bahçemizdir... niyetlerimiz de bahçıvanlarımız. "Fizyolojinin önemli önermelerinden birisi de benzeşimdir,, Düşündüğünüz olumlu bir mesajı iletmek isterken, sesiniz zayıf ve inançsızsa ve vücut diliniz dağınıksa;
benzeşim içinde değilsiniz demektir. . Birisine bir şey sorduğunuz zaman kişi evet derken, bilinçsiz bir şekilde kafasıyla hayır hareketi yapabilir. Ya da bu işi yapabilirim der; fakat o anda omuzlarının aşağıya doğru düştüğünü, yere doğru bakmaya başladığını, yani gerçekte bu işi yapamayacağını fark edersiniz. Kişinin bir kısmı isteğini yerine getirmek istiyor, diğer kısmı istemiyor, yani bir kısmı güven dolu, diğer kısmı güvensiz durumdadır. Benzeşimsizlik, kendisine karşı çalışmaktadır. O aynı anda iki yöne birden gitmeye çabalamaktadır. Kelimeleriyle bir şeyi temsil ediyor, fizyolojisiyle çok başka bir şeyi. Kendi kendinize, işte yapmak istediğim bu dersiniz; fakat fizyolojiniz zayıf ve kararsızsa, beyniniz hangi mesaja uyacaktır.Bu titrek görüntülü televizyonu seyretmeye benzer. Bu şekilde sadece resimleri anlayabilirsiniz. Aynı şey beyniniz için geçerlidir. Vücudun sağladığı sinyaller zayıf ve çatışmalı ise beyin açık olarak ne yapması gerektiğini anlayamaz. Bu, savaşan askere komutanın, "Eh, bunu yapmaya çalışsak iyi olur. Emin değilim ama bir işe yarayabilir, onun için çarpışalım ve ne olacağını görelim" demesine benzer. Bu ifadeler askeri hangi duruma sokar? Ben bunu mutlaka yapacağım derseniz ve duruşunuzla, yüz ifadenizle, nefes alışınızla, duruş ve hareketlerinizin kararlılığı ile sözlerinizle ve ses tonunuzla fizyolojinizi bir bütün haline getirirseniz; o işi mutlaka yaparsınız. Benzeşim bütünüyle yapmak istediğiniz şeye doğru yönlenmenizi söyler ve ciddi, kararlı olduğunuza emin olmak için atılabilecek en büyük adım benzeşim fizyolojisidir. Modelleme olasılık yaratmakla ilgilidir. Fizyolojiyle yapılan modellemeden daha hızlı, daha dinamik bir yol yoktur. Bundan sonra son derecede başarılı, hayran olduğunuz ve saygı duyduğunuz birini gördüğünüzde, onun hareketlerini kopyalayarak aradaki farkı hissedin ve düşünce paternindeki değişiklikten zevk alın. Bunu deneyin. Fizyolojiyi etkilemenin yollarından birisi de duruşu, nefes almayı ve yüz ifadelerini değiştirmeyi, yani kasları kullanmayı bilmektir.
Dünyanın en iyi yarış arabasının deposuna bira koyarsanız araba çalışmaz. Doğru arabaya doğru yakıta sahip olabilirsiniz; fakat ateşleme düzeni iyi çalışmıyorsa en iyi sonuca ulaşamazsınız. Burada enerji ve enerjinin en üst düzeye nasıl çıkarılacağına ilişkin düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Vücudunuzun verimliliği ne kadar artarsa, hisleriniz ve parlak sonuçlar elde etmek için zekanızı kullanma şekliniz, o oranda iyileşecektir. Fiziksel ve zihinsel yeteneklerinizi bütünüyle harekete geçirmenize olanak sağlayacak bir fizyolojiye sahip olmak istiyorsanız; aşağıdaki prensipleri on ila otuz gün deneyin. Beğenirseniz devam edersiniz, beğenmezseniz vazgeçersiniz. Sizi kimse zorlamıyor.
NEFES ALMANIN GÜCÜ: Sağlığın temeli, sağlıklı bir kan dolaşımıdır. Çünkü dolaşım sistemi oksijen ve besinleri vücudun tüm hücrelerine taşıyan sistemdir. Sağlıklı bir dolaşım sistemine sahipseniz, uzun ve sağlıklı bir yaşamınız olacak demektir. Sistemin çevresi dolanımdaki kandır. Bu sistemin kontrol düğmesi nedir? Kontrol düğmesi nefes almadır. Vücudunuza uygun şekilde oksijen verebilirseniz; bu oksijen her hücrenin elektiriksel sürecini uyaracaktır.
Vücudun nasıl çalıştığına biraz daha yakından bakalım. Nefes almak sadece hücrelerin oksijenlenmesini kontrol etmez, aynı zamanda vücudu koruyan beyaz hücreleri içeren lenf (akkan) sıvısının akışını da ayarlar. Lenf sisteminin görevi nedir? Bazıları onu vücudun kanalizasyon sistemi olarak düşünürler. Şimdi lenf sisteminin nasıl çalıştığına bakalım. Kan kalpten atardamarlar aracılığıyla ince, geçirgen kılcal damarlara pompalanır. Kan kılcal damarlara oksijen ve besin taşır ve bunlar hücrelerin etrafında bulunan akkana (lenf sıvısına) geçirilir. Hücreler ihtiyacı olan şeyleri bilecek kadar akıllı ya da çekicidir. Hücre kendi sağlığı için gerekli olan besin ve oksijeni alır, bir kısmı tekrar kılcal damarlara dönecek olan toksinleri (zehirleri) dışarı atar. Fakat ölü hücreleri, kan proteinlerini ve diğer zehirli maddeleri dışarı atma görevi lenf sisteminindir. Lenf sistemi de derin nefes almakla eyleme geçirilebilir. Hücrelerin oksijen miktarını kısıtlayan fazla sıvı ve çok miktardaki toksik madde; lenf sistemi tarafından dışarıya atıldığı için vücudun hücreleri lenf sistemine bağlıdır. Sıvı, kan proteinleri hariç, ölü hücreleri ve diğer zehirli maddeleri nötralize ve tahrip eden lenf bezlerinin içinden geçer. Lenf sistemi ne kadar önemlidir? Lenf sistemi yirmi dört saat çalışmazsa, hücrelerin etrafında oluşan fazla sıvı ve kan proteinleri yüzünden insan ölür. Kalp, dolanımdaki kanın pompasıdır, fakat lenf sistemi böyle bir pompaya sahip değildir. Lenflerde kalbin görevini, kas hareketleri ve nefes alma yerine getirir . Etkin bir lenf ve bağışıklık sistemiyle birlikte sağlıklı bir kan dolaşımına sahip olmak istiyorsanız; bu sistemleri harekete geçirecek şekilde derin nefes almak zorundasınız. Meşhur bir lenf uzmanı olan Dr. Jack Shields son zamanlarda bağışıklık sistemi üzerinde ilginç çalışmalar yapmıştır. Shields insan vücudunun içine koyduğu kameralarla lenf sistemini temizleyen uyarıcıların neler olduğunu gözlemiştir. Bu görevi İyi şekilde diyaframdan alınan derin nefesin yerine getirdiğini görmüştür. Derin nefes, vakum gibi kan dolaşımı aracılığıyla lenfi çeker ve vücudun toksinleri yok etme hızını artırır. Gerçekten de derin nefes ve alıştırmalar bu süreci on beş kat kadar hızlandırabilir.
Bu bölümde anlatılanlardan sadece derin nefes almanın önemini anlayıp uygulamak bile vücut sağlığını önemli oranda artırabilir. Yogada nefes almanın üzerinde bu kadar çok durulması bu yüzdendir ve derin nefes alma kadar vücudu temizleyen başka bir şey yoktur. Sağlıklı olmada nefes almanın çok önemli olduğunu kavramak için sağduyunun çok zorlanması gerekmez. Sadece önemi üzerinde biraz düşünmek yeterlidir. Nobel ödüllü Dr. Otto Warburg oksijenin hücrelere etkisi üzerinde çalışmıştır. Warburg sağlıklı ve normal hücrelere verilen oksijeni azalttığında; bu hücrelerin habis haline dönüştüklerini gördü! Daha sonra benzer bir çalışmada Dr. Harry Goldblatt hiçbir hastalığı olmadığı bilinen farelerin denek olduğu bir deney yaptı. Deneyinde yeni doğmuş farelerden alınan hücreleri üç gruba ayırdı. Deney tüpüne aldığı bir grubu otuz dakika oksijensiz bıraktı. Birkaç hafta sonra bu hücrelerin bir çoğu öldü, kalanlardan bir kısmının hareketleri yavaşladı ve geriye kalanlar da habis hücre görünümünü alacak şekilde yapılarını değiştirmeye başladılar. Bu arada diğer iki grup hücre de sürekli atmosferik koşullarda oksijen alabilecek şekilde deney tüplerinde incelemeye alındılar. Otuz gün sonra Dr. Goldblatt bu hücreleri üç ayrı grup fareye enjekte etti. İki hafta sonra iki normal grup hücrenin enjekte edildiği farelerde herhangi bir anormallik görülmedi. Ancak oksijensiz bırakılan hücrelerin enjekte edildiği farelerde habis büyümenin gerçekleştiği görüldü. Bir yıl sonra aynı fareler tekrar gözlendiğinde habis büyümenin devam ettiği, normal hücrelerin ise normal kaldığı gözlendi. Bu deney bize ne anlatıyor? Araştırmacılar hücrelerde habis ya da kanser oluşumunda temel etkenin oksijen azlığı olduğuna inanmaktadırlar. Oksijen azlığının hücrelerin yaşam kalitesini etkilediği keşindir. Sağlığımızın kalitesi de hücrelerimizin kalitesine bağlıdır. Bu nedenle sağlık için ilk öncelik, nefes al maya verilmelidir. Sorun birçok kimsenin nasıl nefes alınacağını bilmemesidir,' Üç Amerikalıdan bir tanesi kansere yakalanmaktadır. Fakat yedi Amerikalı atletten ancak bir tanesi kansere yakalanmaktadır, Yukarıdaki deneyler bu durumu açıklığa kavuşturmaktadır. Atletler dolaşan kana en hayati elementi, yani oksijeni vermektedir. Bir diğer açıklama da lenf sisteminin hareketini uyararak bağışıklık sisteminin en üst düzeyde çalışmasını sağlamaktadır. Sistemi temizlemek için en etkin nefes alma şekli nedir? Bir birim zamanda nefes alıyorsanız; dört birim içinizde tutmalısınız, iki birim zamanda dışarı vermelisiniz. Dört saniye nefes alıyorsanız; on altı saniye içinizde tutup, sekiz saniyede dışarı vermelisiniz. Nefesi niçin bir birimde alıp iki birimde veriyorsunuz? Lenf sistemi aracılığıyla toksinleri atmak için. Nefesi niçin dört birim tutuyorsunuz? Kan ve lenf sistemini tam olarak oksijenlendirmek için. Nefes alırken kan sisteminden vakumda olduğu gibi tüm toksinleri dışarı atabilmek için karın bölgesinin en altından nefes almaya başlanmalıdır. Spordan sonra ne kadar açlık hissedersiniz? Beş kilometre koştuktan hemen sonra oturup kocaman bir biftek mi yersiniz? Şüphesiz hayır. Spordan hemen sonra derin derin nefes alırız. Çünkü o anda vücudun en çok ihtiyaç duyduğu şey oksijendir. Bu nedenle sağlıklı yaşamanın ilk prensibi derin nefes almaktır. Günde en az üç defa yukarıdaki kurala göre on derin nefes almalısınız. Nefes alışlar burundan, verişler ağızdan yapılmalıdırUzun süre nefes alacağım diye kendinizi zorlamamalısınız,.Bu süre zamanla yavaş yavaş artacaktır. Günde en az üç defa 10 derin nefes almaya başlarsanız; sağlığınızda büyük gelişmeler olacağını göreceksiniz. İyi nefes almanın sağladığı faydayı sağlayacak hiçbir vitamin ilacı ya da yiyecek yoktur. Genel olarak nefes almanın uygun yollarından birisi de havayla alıştırma yapmak anlamına gelen aerobik yapmaktır.Koşmak güzel, fakat streslidir. Yüzmek mükemmeldir. En iyi aerobiklerden birisi de trambolin yapmaktır. Çünkü vucuda en az stres yükleyen şekildir. Tüm bu alıştırmaları kurallara uygun olarak yapmak gerekir.
"Kimyada su kadar çok çeşitli katı maddeyi çözen başka bir çözücü bilinmemektedir. Bu nedenle tüm beslenme sürecinde yeterli miktarda su sağlanmalıdır ki felç etkisi yaratan toksik ve artık maddeler; çözülmeden sonra böbrekler, deri, bağırsaklar ve ciğerler aracılığıyla dışarı atılabilsinler. Bunun tersi yapılırsa toksik maddeler vücutta birikecek ve her cins hastalığın oluşmasına neden olacaktır." Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar kuvvetli olabilir. Aynı şey vücudumuz için de geçerlidir. Kendinizi canlı hissetmek istiyorsanız sağduyu suca zengin yiyecekler yemenizi söylüyor. Diyetinizin %70'nin suca zengin gıdalardan oluştuğundan nasıl emin olacaksınız? Gerçekte bu gayet basittir. Şu andan itibaren her yemekte kesin olarak salata yiyin. Arasıra atıştırmak için ulaşabileceğiniz yerlere şekerlemeler yerine, meyveler koyun. Farkı, kendinizi daha iyi ve güçlü hissettiğinizde göreceksiniz. Değişik tipte yiyecekler değişik tipte sindirici sıvıları gerektirir. Sindirici sıvıların hepsi birbiriyle uyum içinde değildir. Örneğin patetesle eti birlikte mi yiyorsunuz? Peynirle ekmek, sütle tahıl, balıkla pirinç mi yiyorsunuz? Bu bileşimler sizin iç sisteminizi tahrip edecek ve enerjinizi yok edecektir dersem ne dersiniz? Saçma diyeceksiniz, ama, söylenenler doğrudur. Bu bileşimlerin niçin tahrip edici olduğunu ve şimdi kendi kendinize harcadığınız büyük miktardaki sinir enerjisini açıklamaya çalışalım. Farklı yiyecekler farklı şekilde sindirilir. Nişastalı yiyecekler (pirinç, ekmek, patates vb.) başlangıçta ağızda oluşan pityalin enzimiyle sindirilir ki bu enzim alkalin ihtiva eder. Proteinli yiyecekler (et, süt ürünleri, çerezler) hidroklorik asit ve pepsinle sindirilirler ki, bunlar asit içerirler. İki zıt karakterli madde, yani alkali ve asit, ortamda aynı zamanda çalışmazlar. Bunlar birbirlerinin etkilerini yok (nötralize) ederler. Proteinle birlikte nişasta yerseniz, sindirim zayıflar ya da gerçekleşmez. Sindirilmeyen yiyecekler, mayalanma ve ayrışan bakterilerin üremesi için uygun ortamı oluştururlar. Böylece sindirim bozukluğu ve gaz artar. Uyumsuz yiyecek bileşimleri enerjinizi çalar ve enerji kaybı da hastalık için uygun bir ortam sağlar. Bu durum fazla asitin oluşmasına neden olur. Fazla asit de kanın kalınlaşmasına ve dolayısıyla sistemin daha yavaş akmasına neden olduğu için, vücudun oksijenini azaltır. Bunun da en basit yolu her yemekte bir tek yoğun gıda almaktır. Yoğun gıda nedir? Suca zengin olmayan her yiyecek yoğundur.Örneğin biftek yoğun, karpuz ise suca zengin bir gıdadır.Bazı kimseler yoğun gıda tüketimlerini azaltmak istemezler.Bu durumda nişastalı, karbonhidratlı ve proteinli yiyecekleri beraberce aynı öğünde yememelisiniz. Patatesle eti bir arada yemeyiniz. Bunların her ikisinden de vazgeçemiyorsanız birisini öğle yemeğinde, diğerini akşam yemeğinde yiyin. Bunu yapmak çok zor değildir. Kısaca az yiyin çok yaşayın! Daha da çok yaşamak istiyorsanız suca zengin gıdalar yiyin.
MEYVELERİ DOĞRU YİYİN: En mükemmel yiyecek meyvedir. Vucudumuza en çok yararı olan ve sindirim için en az enerji gerektiren yiyecek meyvedir. Beyin sadece glikozla çalışır. Meyvelerde bulunan meyve şekeri kolayca glikoza dönüşür ve birçoğu da % 90-95 su içerirler. Bu da meyvelerin aynı zamanda hem besleme, hem de temizleme görevi yaptığını gösterir. Buradaki tek sorun birçok kimsenin meyvenin nasıl yeneceğini bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Meyve daima aç karna yenmelidir! Çünkü meyvenin çok büyük bir kısmı midede sindirilmez. Meyve ince bağırsaklarda sindirilir. Meyve yendikten birkaç dakika sonra ince bağırsaklara geçer ve şekerini orada bırakır. Fakat midenizde et, patates, nişaşta gibi şeyler varsa; meyveler midede kalır ve mayalanmaya başlar. Hiç büyük bir yemekten sonra tatlı yerine meyve yiyip sonra rahatsız bir şekilde bütün gece boyunca geğirip durmadınız mı? Bunun nedeni meyvenin uygun şekilde yenmemesidir. Meyve aç karına yenir. En iyi meyve taze olanıdır, ya da taze sıkılmış meyve suyudur. Meyve aynı zamanda kılcal damarları güçlendirir. Kılcal damarların zayıf olması, iç kanamalara ve kalp krizlerine yol açar. Kahvaltıda sindirimi kolay ve hemen enerji verecek meyve sekeri içeren ve vücudu temizleyen yiyecekler yenmelidir. Bütün gün boyunca mümkün olduğu kadar rahat etmek istiyorsanız kahvaltıda sadece taze meyve yiyin ya da taze olarak sıkılmış meyve suyu için. Sadece meyve ile kalabildiğiniz süre uzadıkça, vucudunuzun temizlenme olasılığı o oranda artacaktır. Eğer kendinizi kahve vb. işe yaramaz şeylerle yüklemekten de vazgeçerseniz; kendinizi ne kadar canlı ve enerjik hissedeceğinize inanamayacaksınız! On gün için bunları deneyin ve onuçlarını görün!
Protein sağlamak için et yememenin yüzlerce nedenini sayabilirim. Protein metabolizmasının yan ürünlerinden birisi de amonyaktır. Bu durumun iki önemli sonucunu anlatayım. Birincisi et yüksek oranda ürik asit ihtiva eder. Ürik asit yaşayan hücrelerin ürettiği zararlı ve artık maddelerden birisidir. Böbrekler ürik asidi kan dolaşımından alırlar, mesaneye gönderirler. Mesaneden de dışarı atılır. Ürik asit çabuk ve bütünüyle kandan alınmadığından, bunlar dokularda birikecek ve gut hastalığı ya da mesanede taş oluşmasına neden olacaklardır. Böbreklere ne olduğunu sormayın, lösemi hastalarının kanlarında genellikle çok miktarda ürik asit bulunmaktadır. Ortalama bir et parçasında 14 ürik asit bulunur. Vücut bir günde ortalama sadece 8 ürik asiti zararsız hale getirebilir. Ete tadı veren ürik asittir. Etten kanın alınması demek, etin lezzetini azaltmak demektirEt; çürütücü bakteriler ihtiva eder. Kalın bağırsak bakterileri, çürütücü bakterilerdir. uzmanlar da "Ette gübreyle aynı karakterde bakteriler vardır ve bu bakteri sayısı bazı etlerde taze gübrede olandan daha fazladır. Bütün etlere kesim sürecinde mikrop bulaşabilir ve bu mikropların sayısı depolama süresi arttıkça artar" görüşündedirler. Fakat şu andan itibaren diğer canlıların deri ve etlerini yememeye karar vererek daha sağlıklı ve mutlu olabileceğinizi bilmelisiniz. Pisagor, Sokrates, Aristo, Leonardo da Vinci, Isaac Newton, Voltaire, Henry David Thoreau, George Bernard Shaw, Benjamin Franklin, Thomas Edison, Dr. Albert Schweitzer, Mahatma Gandhi'nin ortak özellikleri nedir biliyor musunuz? Hepsi etyemezdir.
Alerji olmak ve sistemi tıkamak istiyorsanız süt için. Ellis öne sürdüğü nedenlerle, ancak çok az sayıda yetişkinin inek sütündeki proteini metobolize edeceğini ileri sürmektedir. İnek sütünün ana proteini kazeindir. Kazein inek sağlığı için inek metabolizmasının ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Bu kazeine insanın ihtiyacı yoktur. Gerek bebekler gerekse yetişkinler kazeini sindirmekte güçlük çekerler. O'na göre en azından bebekler kazeinin%50 veya daha fazlasını sindiremezler. Kısmen sindirilen bu proteinler genellikle kana karışırlar, dokuları rahatsız ederler ve alerjiye karşı hassaslık yaratırlar. Eninde sonunda karaciğer kısmen sindirilmiş inek proteinlerini dışarı atmak zorundadır buda bütün vücudun boşaltım sistemi için gereksiz bir yüktür. Bunun tersine insan sütünde bulunan laktalbumin proteini, insanlar tarafından kolayca sindirilebilir. Sütü kalsiyum için içenler de yanılıyorlar; çünkü 25.000 kişi üzerinde yapılan testlerde günde üç ve daha fazla bardak süt içenlerin kalsiyumlarının en düşük düzeyde olduğu görülmüştür. Ellis'e göre kalsiyum almak istiyorsanız, bol miktarda yeşil sebze, susam yağı, fındık ve fıstık yiyin. Eğer çok miktarda kalsiyum alırsanız bunlar böbreklerde birikir ve böbrek taşı yapar. Sütün vücuttaki temel etkisi nedir?Süt balgam yapar. Bu balgam da vücudun görevini iyice zorlaştıracak şekilde ince bağırsağı sertleştirir ve buradaki her şeye yapışarak tıkaç görevi yapar. Peynir nasıldır? Peynir de sütün yoğunlaştırılmış şeklidir. Bir kilogram peynir elde etmek için kaç kilogram süt kullanılması gerektiğini göz önüne alın. Sadece peynirdeki yağ miktarı bile az peynir yenmesi için yeterli nedendir. İlla peynir yemek istiyorsanız, bir büyük tabak salatanın üzerine biraz peynir rendeleyebilirsiniz. Böylece peynirin tıkama etkisini suca zengin gıda ile dengeleyebilirsiniz. Bazıları için peynirden vazgeçmenin çok zor olacağını biliyorum. Pizza ve eritme peyniri sevebilirsiniz. Yoğurt nasıldır? O da süt ve peynir kadar kötüdür. Dondurma nasıldır? Sizin en iyi olmanızı destekleyecek bir şey değildir. Buna rağmen onun şahane tadından ve dokusundan vazgeçmek zorunda değilsiniz. Meyve suyu yapıcısı aracılığıyla donmuş muzdan aynı tadı ve dondurma hissini veren bir şey yapabilirsiniz. Bu vücudunuzu bütünüyle besleyecek bir gıdadır. Süzme peynir nasıldır? Süt ürünleriyle uğraşanların peynirlerini kalınlaştırmak ve onları birbirine yapıştırmak için neler kullandıklarını biliyor musunuz? Paris Plasteri adı verilen bir kalsiyum sülfat kullanmaktadırlar. Davranışlarının temel nedeni yani biokimyasal durumları, beslenme aracılığıyla değiştirilmektedir. Suçlu davranışlar sadece zihinde değildir. Biokimyasal değişkenler durumu ve dolayısıyla davranışı etkiler.
"Tek bir başarı vardır.O da istediğiniz şekilde yaşamaktır."Christopher Morley
En mükemmel testereyle ormanda dolaşabilirsiniz. Bu testereyle ormanda ne yapacaksınız? Hangi ağaçları, niçin kesmek istediğinizi biliyorsanız; kendi durumunuzu kontrol ediyorsunuz demektir. Bilmiyorsanız; siz çok mükemmel, fakat değerlendiremediğiniz bir alete sahipsiniz demektir. Kesin olarak nereye gitmek istediğinizi ve oraya ulaşmanıza yardımcı olacak şeyleri bilmek, neler gerektiğini anlamak için strateji haritası yapılmalıdır. Asıl başarı formülünü (Ultimate Success Formula) öğrenmiş bulunuyorsunuz. Bu formül; sonucunuzu bilmek, ne elde ettiğinizin farkında olacak şekilde duyusal keskinliğinizi (hassasiyetinizi) geliştirmek, en uygun şekline dönüşünceye kadar davranışlarımızı değiştirme esnekliğine sahip olmak ve sonuca ulaşmak şeklinde dört adımdan oluşmaktadır.
"Kişiler tembel değildir. Sadece, kendilerine esin kaynağı oluşturacak kadar, güçlü amaçları yoktur." --Anthony Robbins
Vücutlarınız, beyinleriniz ve durumlarınız, daha üst düzeydeki bir varoluşla harmoni içindeki diyapozona benzerler. Bu nedenle kendinizi daha iyi ayarladıkça, daha iyi düzene soktukça; bu zengin his ve bilgi dünyasına daha çok yaklaşabilirsiniz. Bu, sadece bilinçaltımızın bilgi süzgeci olabileceği gibi; onu elde etmek için yeterli düzeyde becerikli durumdaysak, bütünüyle dışımızda bulunanların da bilgi süzgeci olabilir. Bu sürecin anahtar kısmı, ne istediğinizi bilmektir. Bilinçaltınız, bilgileri sizi belirli bir yöne yöneltecek şekilde sürekli olarak süreçlemektedir. Bilinçsiz düzeyde bile olsa zihniniz bilgileri bozmakta, almamakta, genellemeler yapmamaktadır. Bu nedenle zihninizi verimli olarak çalıştırmadan önce, ulaşmayı umduğunuz sonuçlarla ilgili algılamalarınızı geliştirmelisiniz.Maxwell Waltz aynı isimli kitabında buna "Psiko-Sibernatik" dını vermektedir. Beyin, tanımlanmış bir hedefe sahip olduğunda buna ulaşıncaya kadar yoğunlaşmakta, yönlenmekte,tekrar yoğunlaşmakta ve tekrar yönlenmektedir. Tanımlanmış bir hedefi yoksa beynin enerjisi boşa harcanmaktadır.Bu durum dünyanın en muhteşem testeresiyle, ormanda ne yapacağını bilmeden dolaşan insanın durumuna benzemektedir Bildiğiniz gibi sislerin içinde ne yöne gideceğini şaşıran çok sayıda insan vardır. Bir o yöne, bir bu yöne gidip dururlar, onlar sadece bir yönden diğer yöne kaymaya çalışmaktadırlar. Yani aşağı doğru giderken, yukarı doğru gitmenin planlarını yapmaktadırlar. Problemleri basittir, ne istediklerini bilmiyorlardır. Ne olduğunu bilmeden hedefi vuramazsınız.
Sonuçlarınızı belirlemede aşağıdaki beş adımı izleyiniz. 1. Sonuçlarınızı Olumlu Cümlelerle ifade Ediniz: Neyin gerçekleşmesini istediğinizi söyleyiniz, çoğu kez insanlar olmasını istedikleri şeyleri söylemek eğilimindedirler. 2. Mümkün Olduğu Kadar Kesin Olun: Sizin sonucunuzun görüntüsü, sesi, hissi,kokusu nasıldır? Tüm duygularınızla istediğiniz sonuçları tanımlamaya çalışın. Tanımınızın duygusal yönü ne kadar zengin olursa, istediğiniz sonucu elde etmek için beyninizi o oranda güçlendirirsiniz. Sonuca kesin olarak hangi tarihte ulaşacağınızı belirleyin. 3. Açık Bir Kanıtlama Yordamına Sahip Olun: Sonuca ulaştıktan sonra nasıl görüneceğinizi, nasıl hissedeceğinizi ve dışınızdaki dünyada neler göreceğinizi, neler işiteceğinizi bilin. Amacınıza Ulaşıp ulaşmadığınızı nasıl anlayacağınızı bilmezseniz; amacınıza ulaşmış olsanız bile bunu fark edemezsiniz. Sonuçları bilmezseniz, kazanıyorken kaybediyor olduğunuzu sanabilirsiniz. 4.Kontrollü Olun : Sonuç, sizin tarafınızdan başlatılmalı ve sürdürülmelidir. Kendi kendilerini sizin mutluluğunuz için değiştirecek diğer kişilere bağımlı olmamalıdır. Sonuçlarınız sizin doğrudan etkileyebileceğiniz şeyleri yansıtmalıdır. 5.Sonuçlarınızın Bütünsel Olarak Anlamlı ve istenilir Olup Olmadığını Sınayın : Gerçek amacınızın, gelecekteki sonuçlarının neler olacağını tahmin edin. Sonucunuz, size ve diğer kişilere yararlı olmalıdır.
Normal yaşantınızda ancak bir noktaya kadar gelebilirsiniz; fakat zihninizde geçmişteki deneyimlerinizden daha fazla gerçeği yaratacak zaman ayırabilirsiniz. Sonra iç dünyanızda yarattıklarınızı dış dünyada uygulayacaksınız. 1. Sahip Olmak, Yapmak, Olmak ve Paylaşmak istediklerinizle ilgili Rüyalarınızı (Hayallerinizi) Depolamakla Başlayınız: Yaşamınızın bir parçası olmasını istediğiniz kişileri, hisleri ve yerleri yaratınız. Elinize kâğıdı kalemi alıp hemen oturun ve bunları yazmaya başlayın. Kral olduğunuzu kabul edin. Her şeyin sizin elinizde olduğunu hatırlayın. Sonuca ulaşmada ilk anahtar, onun ne olduğunu bilmektir. S Amaç belirlemede bir anahtar da oyundur. Bırakın zihniniz serbestçe çalışsın. Ortaya çıkabilecek her türlü kısıt sizin eserinizdir. Onlar nerede ortaya çıkar? Sadece zihninizde. Bu nedenle ne zaman kendi kendinize kısıtlama koymaya kalkarsanız, hemen onu kovun . Bu işi görsel olarak yapın. Kafanızda rakibini ringin dışına atan pankreasçı görüntüsü yaratın. Bu görüntüyü getirdi ğiniz her kısıtlama için tekrar yaratın. Tüm kısıtlayıcı inançları ringin dışına attığınızda, sahip olduğunuz hissetme hürriyetinin farkında olun. Bu birinci adımdır. Şimdi listenizi yapın.
2.Yaptığınız Listenizi (Depoyu) inceleyin ve Sonuçlara ne Zaman Ulaşabileceğinizi Tahmin Edin : Sonuçlara ulaşmanız altı ay, bir yıl, iki yıl, beş yıl, on yıl, yirmi yıl sürebilir. Hangi zaman diliminde çalışmakta olduğunuzu görmek yararlıdır. Bazı kişiler yaptıkları listenin çoğunluğunun bugün yapmak istediklerinden oluştuğunu görebilirler. Diğerlerinin listeleri uzak gelecekte gerçekleştirmek istedikleriyle dolu olabilir. Tüm amaçlarınız kısa dönemli ise, daha uzun dönemli bakış açısına sahip olabilmek için çalışmaya başlamalısınız. Tüm amaçlarınız uzun dönemliyse; beklediğiniz yöne doğru sizi götürecek adımları tanımlamak zorundasınız. Binlerce kilometrelik bir seyahat bir adımla başlar. Hem ilk adımların, hem de son adımların farkında olmak önemlidir. 3.Bu Yıl için En Önemli Dört Amacınızı Seçin : Sizi en çok heyecanlandıran, size en çok tatmini sağlayacak amaçlara kendinizi yöneltin. Bunları yazın. "Yeterli nedenlerin varsa; her şeyi yapabilirsin" derdi. Neden; bir şeyi yapmaya kendinizi adamakla, o işe ilgi duymak arasındaki farktır. Hayatımız boyunca bir çok şeyi istediğimizi söyleriz. Gerçekte bu, bizim bu şeylerle bir süre için ilgilendiğimizi gösterir. Örneğin sadece zengin olmak istediğinizi söylemek iyi bir amaçtır; ama bu sizin beyninize çok şey söylemez. Niçin zengin olmak istediğinizi ve zengin olmanın sizin için ne demek olduğunu anlarsanız; zengin olmak için çok daha fazla güdüleneceksiniz demektir. Bazı şeyleri niçin yaptığınızı bilmek, onların nasıl yapılacağını bilmekten çok daha fazla önemlidir. 4.Temel Amaçlarınızı, Sonuçları Belirlemenin Ana Öğeleri Işığında Gözden Geçirin : Amaçlarınızı ifade şekliniz olumlu mudur? Duyuşsal olarak, özel (belirli) midirler? Bu amaçlara ulaşınca ne gibi deneyime sahip olacağınızı tanımlayınız. Açık ve düzenli duyuşsal terimlerle ne göreceğinizi, hissedeceğinizi ve koklayacağınızı ifade ediniz. Bu amaçlar sizin tarafınızdan gerçekleş tirilebiliyorsa; bunların bütünsel ve sizinle birlikte diğerleri tarafından da istenilir olup olmadıklarına dikkat edin. Amaçlarınız bu koşullardan herhangi birisine uymuyorsa; hepsine uyuncaya kadar amacınızı değiştirin. 5.Elinizde Bulunan Önemli Kaynakların Bir Listesini Yapın: Bir inşaat projesine sahip olduğunuzu bilmek zorundasınız. Geleceğinizin görüntüsünü güçlendirmek için de aynı şeyi yapmak zorundasınız. Sahip olacaklarınıza yardımcı olacak karakter özelliklerinizi, arkadaşlarınızı, finansal kaynaklarınızı, eğitiminizi, zamanınızı, enerjinizi vb. nelere sahipseniz bir listesini yapın. Böylece gücünüzün, ustalıklarınızın, kaynaklarınızın ve aletlerinizin stoğu ortaya çıkacaktır. 6. Bu Kaynakları Ustalıkla Kullandığınız Zamanlar Üzerinde Yoğunlaşın : Hayatınızda bütünüyle başarılı olduğunuz üç yada beş anınızı ortaya çıkarın. Ne yaparak başarılı olduğunuzu, etkin olarak kullandığınız kaynak ve nitelikleri, sizin başarılı olmanızı sağlayan durumu tanımlayın. 7.Bu Amaçlara Ulaşmak İçin Nasıl insan Olmanız Gerektiği Üzerinde Düşünün : Çok fazla disiplin eğitimi mi gerekir? Zamanınızı iyi kullanmak zorunda mısınız?
8.Şu Anda istediğiniz Sonuçları Almanızı Engelleyen Şeyleri Yazın : Yarattığınız kısıtlardan kurtulmanın bir yolu, Onların tam olarak ne olduğunu bilmektir. İstediklerinizi gerçekleştirmede neyin engel olduğunu anlayabilmek için, kişiliğinizi en ince ayrıntılarına kadar incelemelisiniz.Plan mı yapamıyorsunuz? Plan yapıyorsunuz, fakat eyleme geçmekte mi başarısız oluyorsunuz? Aynı anda çok fazla şey mi yapmak istiyorsunuz yada diğer şeylerle ilgilenmeden sadece bir tek sonucamı takılıp kalıyorsunuz? Geçmişte en kötü senaryoların hayaliyle iç dünyanızın eyleme geçmenizi engellediği oldu mu? Kendi kendinizi sınırlayan yani başarısızlığı getiren stratejileriniz vardır.Şimdi geçmişte uyguladığınız bu stratejilerin farkına vararak, onları değiştirmeye çalışacaksınız. Ne istediğinizi, niçin istediğinizi, kimin yardım edebileceği gibi bir çok konuyu bilebilirsiniz; fakat sonucu belirleyen kritik öğe kendi eylemlerinizdir. Eylemlerinize rehberlik edecek her adımı gösteren bir plan hazırlamanız gerekir. Bir ev yaparken hemen dışarı çıkıp odun, çivi ve testere alıp inşaatamı başlıyorsunuz? Kesim ve çekiçleme işlemiyle başlarsanız sonucun nasıl olacağını görebiliyor musunuz? Bu işlemin sonucu başarılı olurmu? Sanmıyorum. Bir ev yapmak için önce bir taslağa sonra bir plana sahip olmak gerekir. Eylemleriniz birbirini tamamlayacak ve kuvvetlendirecek şekilde bir sıra ve yapı dahilinde olmalıdır. Benzer şeyler yaşamınız için de geçerlidir. Bu nedenle şimdi başarı için planlarınızı bir araya getirmelisiniz. İstediğiniz sonuçların üretimiyle uyumlu, hangi eylemleri yapmanız gerekir?
Emin değilseniz, ulaşmak istediğiniz sonuçlara ulaşmış olan bir kişiyi modelleyebilirsiniz. Asıl amaçlarınızla başlayın. Sonra adım adım geriye gidiniz. Asıl amaçlarınızdan birisi finansal olarak bağımsız olmaksa, önceki adım kendi şirketinizin patronu olmaktır. Bundan önceki adım da genel müdür ya da önemli bir makam olabilir. Diğer bir adım da paranızın yönetiminde yardımcı olacak becerikli bir yatırım danışmanı ve /veya vergi hukukçusu bulmak olabilir. Amacınıza ulaşmayı destekleyecek, yapılacak bir şeyleri buluncaya kadar çalışmanızı geriye götürmek kritik bir konudur. Bugün hemen bir tasarruf hesabı açtırabilirsiniz ya da kültürümüzde başarılı olmuş kimselerin finansal stratejilerini öğretecek bir kitap satın alabilirsiniz. Profesyonel bir dansçı olmak istiyorsanız; bu sonuca ulaşmak için ne yapmak zorundasınız? Temel adımlar nelerdir ve istediğiniz sonuçları üretebilmek için bugün, yarın, gelecek hafta, bu ay, bu yıl neler yapabilirsiniz? Dünyanın en büyük kompozitörü olmak için yol boyunca hangi adımlar atılmalıdır? İster özel, ister iş yaşamınızda olsun, istediğiniz sonuçlara ulaşabilmek için asıl amacınızdan aşağı doğru inerek kesin olarak hangi yolda gitmeniz ve bugün ne yapmanız gerektiğini bulabilirsiniz. Planınızı tasarlayabilmek için son alıştırmadaki bilgiden yararlanın. Planınızın ne olması gerektiğinden emin değilseniz; kendi kendinize şu anda isteklerinize ulaşmanızı engelleyen şeylerin neler olduğunu sorun. Bu sorunun cevabı, hemen değiştirmeye çalışabileceğiniz bir şeyler olmalıdır. Bu problemin çözümü daha büyük amaçlarınıza ulaşabilmeniz için bir alt amaç ya da bir atlama taşı olacaktır.
9. Dört Temel Amacınızın Her Birine Zaman Ayırın ve Bıınlara Ulaşmak için Adım Adım Neler Yapılması Gerektiğini Gösteren ilk Planınızı Yapın: Bir amaçla başlamayı ve kendi kendinize; "Bunu gerçekleştirmek için ilk önce ne yapmak zorundayım" sorusunu sormayı unutmayın. "Şimdi beni ne engellemektedir ve bunu değiştirmek için ne yapabilirim?" Planınızın bugün yapabileceğiniz bazı şeyleri de kapsadığından emin olun.
1 0 . Bazı Modeller Oluşturun: Onlar sizin yaşam çevrenizden yada büyük başarılar elde etmiş ünlü kişilerden olabilir. İsteklerinizi başaran üç ya da beş kişinin ismini ve sonra onları farklı kılan davranış ve nitelikleri belirleyen birkaç kelime yazın.ız Bu işi yaptıktan sonra gözlerinizi kapatın ve bu kişilerin her birinin, amacınıza en iyi nasıl ulaşabileceğinize ilişkin önerilerde bulunduğunu hayal edin. Onlarla yüz yüze konuşuyorsunuz; söyledikleri temel fikirlerden birisini yazın. Bu bir engelden nasıl kurtulunacağına ya da bir kısıtlamanın nasıl kaldırılacağına, neye bakılacağına ya da neye dikkat edileceğine ilişkin olabilir. Onların sizinle konuştuğunu düşünün ve her birisinin isminin altına, sizce onların söyleyebileceği ilk fikri yazın. Onları kişisel olarak tanımıyor olsanız bile, bu süreç onların geleceğiniz için mükemmel danışmanlar olmasını sağlayacaktır. Şimdi nereye gitmek istediğinize ilişkin açık bir iç temsiliniz var. Halen başarılı olmuş kişileri izlerseniz, yanlış yollara girmekten kurtulur, enerji ve zaman tasarrufunda bulunabilirsiniz. Yaşamınızda size model olabilecek kişiler kimlerdir? Arkadaşlarınız, aileniz, ulusal liderleriniz ve ünlüler bu konudaki kaynaklarmızdır. İyi modeller bilmiyorsanız, özenli bir şekilde birilerini bulmak için çabalayınız. Şu anda yapmaya çalıştığınız şey; sonuçlarınızın açık, net paternlerini oluşturabilmek için beyninize sinyal göndermektir. Amaçlar mıknatısa benzer. Kendilerini gerçekleştirecek her şeyi çekerler. Beyin derin hislere ve tekrarlara daha çok cevap verecektir. Bunun için sürekli olarak istediğiniz şeyi yaşamınızda denerseniz ve bu deneyleri yeteri kadar derin ve yoğun hislerle yaparsanız; istediklerinizi %100'e yakın bir olasılıkla gerçekleştirebilirsiniz. Başarıya giden yolda sürekli inşaatın olacağını hatırlayınız.
11. İdeal Bir Gün Tasarlayın: Farklı amaç türlerinin hepsine birden sahip olmak çok iyidir. Bununla birlikte onların hepsini bir arada tasarlamak çok daha anlamlı olacaktır. Bu nedenle Şimdi ideal bir gün tasarlayın. Bu günün içinde kimler olacaktır. Ne yapacaksınız? Nasıl başlayacaksınız? Nereye gideceksiniz.Nerede olacaksınız? Bu işlemleri günün tamamı için tasarlayın. İdeal günün sonunda yatarken kendinizi nasıl hissedeceksiniz? Bir kağıt ve kalem alın. Bunları ayrıntılarıyla tanımlayın. Yaşadığınız gerçekler, eylemler ve sonuçların; zihninizde yaratılarak başladığını hatırlayınız. Onun için de en çok istediğiniz şekilde bir günü nasıl yaşamak istediğinizi belirleyin.
12. Mükemmel Bir Çevre Oluşturun: Bazen rüyaların evde başladığını unuturuz. Başarıya doğru ilk adımımızı atmamızı sağlayan, yaratıcılığımızı besleyen, yani bulunabileceğimiz her konuda bize yardımcı olan atmosferi unuturuz. Bu nedenle ideal bir çevre tasarlamanızı ve bu yerle ilgili duygularınızı telaffuz etmeye başlamanızı istiyorum. Bırakın zihniniz serbestçe çalışsın. Hiçbir kısıtlama koymayın. Ne istiyorsanız oraya yerleştirin. Bir kral gibi düşünmeyi unutmayın. Çevreyi bir insan olarak size en iyi şeyleri verebilecek şekilde tasarlayın. Ormanda, okyanusta, büroda mı, nerede olmak islersiniz? Bilgisayar, telefon, müzik, resim gibi hangi araçlara sahip olmak istersiniz? Yaşamınız boyunca isteklerinizi gerçekleştirmeyi garantileyebilmek için, çevrenizde hangi destek personelinin bulunmasını istersiniz? İdeal bir gününüzle ilgili açık bir temsiliniz yoksa; onu yaratma şansınız ne olabilir? İdeal bir çevrenin ne olduğunu bilmiyorsanız, onu nasıl yaratacaksınız? Hedefinizin ne olduğunu bilmeden hedefi nasıl vuracaksınız? Beyninizin, neye ulaşmak islediğinize ilişkin; açık, doğrudan sinyallere ihtiyacı olduğunu unutmayınız. Zihniniz, istediğiniz her şeyi verebilecek güce sahiptir. Fakat bunu ancak kendisine ulaşan sinyaller açık, parlak, voğun ve net olursa yapabilir
"Düşünme zor iştir. Muhtemelen bu nedenle çok az kişi düşünür." Henry Ford
Bu bölümden herhangi bir şey öğrendinizse; o da "Sonuçları mutlaka elde edebileceğinizi bilmek" olmalıdır. İstediğiniz sonuçları zihninizde prog ramlamazsanız, başka birileri bu programı sizin için yapacaktır. Kendi planınız yoksa, başkaları sizi kendi planlarına uyduracaktır. Bütün yaptığınız bu bölümü sadece okumaksa; boşa zaman harcadınız demektir. Her bir alıştırmayı yapmak için zaman ayırmanız zorunludur. İlk başta kolay olmayabilir, fakat bana inanın, çabanıza değecektir. Alıştırmaları yaptıkça bu iş, size daha eğlenceli gelecektir. Bir çok kimsenin hayatta başarılı olamamasının temel nedenlerinden birisi, başarının genellikle çok çalışmanın arkasında gizlenmiş olmasıdır. İyi bir düzenleme ya da sonuçların geliştirilmesi de çok çalışmayı gerektirir. Birçok kimse için bunları bir kenara bırakıp, yaşamlarını tasarlamak yerine, kendilerini hayatın akışına bırakmak daha kolay gelmektedir. Şimdi gücünüzü kullanarak tüm bu alıştırmaları yapacak şekilde kendinizi disiplin altına sokun. Yaşamda sadece iki üzüntünün (acının) olduğunu söylerler. Bunlardan birisi disiplin diğeri de karamsarlıktır. Disiplin üzüntüsü bir kilogram ise karamsarlık üzüntüsü bin kilogramdır. On iki alıştırmayı uygulamakla kazanacaklarınız karşısında şaşıracaksınız! Bunları kendiniz için uygulayın. Aynı zamanda sonuçlarınızı düzenli olarak gözden geçirmek de önemlidir. Bazen siz değişirsiniz, fakat sonuçlarınız aynı kalır. Fakat siz, yaşamınız için aynı şeyleri yaratmak isteyip istemediğinizi görmek için asla durmamalısınız. Önceleri sonuçlarınızı birkaç ayda bir sistematik olarak güncelleştirin. Daha sonra bu sureyi altı ay ya da bir yıla indirebilirsiniz. Bir yararlı yöntem de bunları bir deftere kaydetmektir. Böylece gelişmeleri adım adım izleme olanağına sahip olursunuz. Defterin aracılığıyla, hayatınızın gelişmesini ve ne kadar büyüdüğünüzü görme olanağına kavuşursunuz. Hayatınız yaşamaya değerse, kaydetmeye de değer. "insan hayal ettiği sürece yaşar." -AtasözüSon olarak bir şey daha yapmalısınız. Daha önce belirlediğiniz amaçların bir listesini yapın ki, bunlardan yapabileceklerinizin hepsini ideal gününüze yerleştirmiştiniz, bu listeye sizin şimdi yararlanabileceğiniz ya da yararlanmakta olduğunuz eylemleri ve kişileri yani kaynaklarınızı dahil ediniz. Ben buna şükran günlüğü diyorum. Bazı kişiler isteklerine çok bağlanırlar ve ellerindeki kaynakların değerini takdir edemezler. Amaca doğru atılacak ilk adım nelere sahip olduğunuzu görmektir. Bunlara sahip olduğunuza şükrederek, onları gelecekteki başarılarınız için kullanınız. Yaşamınızı her an daha iyi yapacak yollara sahipsiniz. En çılgın hayallerinizin gerçekleşmesi, doğru yolda bugün atılacak adımlarla başlar. Sheakspeare bir zamanlar "Eylem mükemmel bir hitabettir." diyeyazmıştı. Bu gün mükemmel eylemlere başlarsanız; mükemmel sonuçlara ulaşırsınız.
"Dil, özlemle merhamet ya da talih ararken; ayı oynatmak için çatlak demlikle tempo tutmaya benzer." — Gustave Flaubert
Rudyard Kipling bir zamanlar, "insanların kullandığı en güçlü ilaç, kelimelerdir" demiştir. . Siz bir şey söylemek isterken karşı taraf bunun tam tersini algılamış olabilir. Bu nedenle kesin bir dil; kişileri doğru yöne götürdüğü gibi, kaypak dil de ters yöne götürebilir. George Orwell "1984" isimli kitabının ana temasını oluşturan fikri, şöyle özetlemişti: "Düşünce dili çürütürse, dil de düşünceyi çürütebilir." . Kelimeler duvar da olabilir, köprü de. Onları insanları ayırmak için değil, birleştirmek için kullanmak önemlidir.
1. NE İSTEDİĞİNİZİ BİLİN: Ne istediğinizi hem kendinize hem de bir başkasına tanımlamalısınız. Ne kadar yüksek, ne kadar uzak, ne kadar çok? Ne zaman, nerede, nasıl, kiminle? İş hayatınızda bir krediye ihtiyacınız varsa; nasıl isteneceğini bilirseniz, bu krediyi bulursunuz. "Üretim hattını genişletmek için biraz daha paraya ihtiyacımız var, bize biraz kredi verir misiniz?" derseniz, krediyi alamazsınız. Kesin olarak neye ihtiyacınız olduğunu, niçin ihtiyacınız olduğunu ve ne zaman ihtiyacınız olduğunu tanımlamalısınız. Onunla ne üretebileceğinizi de göstermek zorundasınız. Amaç düzenleme seminerlerimde, seminere katılanlar, biraz paraya ihtiyacım var diyerek istemektedirler. Ben de onlara birkaç kuruş para veriyorum. Onlar istiyorlar ve alıyorlar; fakat zekice istemedikleri için istediklerini alamıyorlar.
2.SİZE YARDIM EDEBİLECEKLERDEN İSTEYİN: Ne istediğinizi bilmek yetmez, aynı zamanda bilgi, sermaye, duyarlılık, iş deneyimi gibi belirli kaynaklara sahip olan kimselerden istemelisiniz. Diyelim ki, eşinizle bir sorununuz var. İlişkileriniz kopuyor. Kalbinizi boşaltmak istiyorsunuz. Bir insanın olabileceği kadar dürüst ve kesin olabilirsiniz. Sizinki kadar zayıf ilişkilere sahip birisinden yardım istemeye kalkarsanız bu kişi size yardımcı olabilir mi? Şüphesiz, yardımcı olamaz. Yardım istenecek uygun kişiyi bulmak, bizi yine neyin ne işe yaradığını öğrenmeye dikkat etme konusuna geri götürecektir. Daha iyi bir iş, daha iyi bir ilişki, daha iyi bir yatırım programı, ne isterseniz isteyin; bunlarla ilgili bazı şeylerin başkaları tarafından yapılmış olduğuna dikkat edin. Buradaki asıl sorun istediklerimizi başaran kimseleri bulmak ve onların neleri doğru yaptığını belirleyebilmektir. Bir çoğumuz meyhane akıllılığına meyilliyizdir. İşittiklerimiz sempatik gelir ve bunların hemen sonucunu alacağımızı sanırız. Sempati, uzmanlık ve bilgiyle eşleşmedikçe bir işe yaramayacaktır.
3.İSTEDİĞİNİZ KİMSE İÇİN BİR FAYDA YARATIN: Sadece istemeyin ve birilerinin size bir şeyler vereceğini beklemeyin. Önce istediğiniz kimseye nasıl yardımcı olabileceğinizi hesaplayın. İşle ilgili iyi bir fikriniz ve bunu gerçekleştirebilmek için de paraya ihtiyacınız varsa; bu parayı elde etmenin bir yolu, size hem yardım edecek, hem de sizden (yapılacak işten) yararlanabilecek kişiyi bulmaktır. Ona fikrinizin hem size, hem kendisine nasıl para kazandıracağını göstermelisiniz. Yaratacağınız faydanın her zaman maddi şeyler olması gerekmez. Yarattığınız fayda bir his, bir duyarlılık ya da bir rüya olabilir. Bana gelip 100 milyon liraya ihtiyacım var derseniz; ben de muhtemelen, birçok kişinin paraya ihtiyacı olduğunu söylerim. Bu paraya, kişilerin yaşamında bir farklılık yaratmak için ihtiyacınız olduğunu söylerseniz, muhtemelen sizi dinlemeye başlarım. Siz bana kesin olarak diğerlerine ve kendinize nasıl faydalı olabileceğinizi gösterirseniz; ben de size yardım etmenin, bana ne gibi yararlar sağlayacağını düşünmeye başlarım.
4.KARARLI, BENZEŞIMLİ İNANÇLA İSTEYİN: Başarısız olmanın en emin yolu, kararsız olmaktır. Siz ne istediğinizden emin değilseniz; başkaları nasıl emin olsun? Bu nedenle, isterken kesin bir inanç içinde olun. Fizyolojiniz ve kelimelerinizle inancınızı gösterin. Ne istediğinizden emin olduğunuzu gösterebilirseniz, mutlaka başaracaksınız ve mutlaka hem kendiniz, hem de istediğiniz kimse için bir fayda yaratacaksınız. Bazı kişiler, bu dört prensibi de en iyi şekilde uygularlar; fakat yine de istediklerini elde edemezler. Çünkü onlar beşinci prensibi uygulamamışlardır. İstediklerini elde edinceye kadar istememişlerdir. Zekice istemenin beşinci ve en önemli adımı budur. 5.İSTEDİĞİNİ ELDE EDİNCEYE KADAR İSTE: Bu, aynı kişiden isteyin demek değildir. Kesin olarak aynı şekilde isteyin demek de değildir. Asıl başarı formülü, "Ne elde ettiğinizi bilinceye kadar duyuşsal keskinliğinizi ve kişisel değişme esnekliğinizi geliştirmek zorundasınız" der. Bu nedenle, istediğiniz zaman; istediğinizi elde edinceye kadar, kendinizi değiştirmek ve düzenlemek zorundasınız. Başarılı kimselerin yaşamlarını incelediğinizde; onların isteklerinde çok ısrarlı olduklarını, devamlı denediklerini, devamlı değiştiklerini ve er ya da geç ihtiyaçlarını giderecek birisini bulduklarını görürsünüz. Formülün en zor tarafı nedir? Birçok kimse için kesin olara isteyebilmek, en zor tarafı oluşturur. Kesin iletişime büyük prim veren bir kültür içinde yaşamıyoruz. Belki bu bizim kültürümüzün en büyük hatasıdır. Dil, bir toplumun ihtiyaçların yansıtır. Bir Eskimo karla ilgili birkaç düzine kelime bilir. Niçin? Etkin bir Eskimo olabilmek için, kar çeşitleri arasındaki farkları ayırt edebilme yeteneğine sahip olmak zorundasınız. Üzerine düştüğünüz kar, evinizi yaptığınız kar, köpeğinizi yürüttüğünüz kar, yediğiniz kar, erimeye hazır kar vb. karlar farklı anlamlara sahiptir. Ben Kaliforniya'lıyım. Pratikte hemen hiç kar görmedim ve karla yaşamadım. Bu nedenle bir tek kar kelimesi benim için yeterlidir. Bizim kültürümüzdeki kişilerin kullandıkları birçok kelime ve deyim ya hiç ya da çok az kesinlik içeren anlamlarda kullanılmaktadır. Genelleştirilmiş ve herhangi bir duyuya dayanmayan bu kelimelere, ben "muğlak" adını veriyorum. Onlar tanımsal bir dil değildir ve daha çok belirsiz bir tahmine benzerler. Muğlak; "Mary çöküntü içinde görünüyor" ya da daha kötüsü "Çöküntü içine düşürüldü" ya da "Mary'yi yordular" gibi cümlelerin anlamlarıdır. "Benim sağ tarafımda oturan kahverengi saçlı, mavi gözlü, otuz iki yaşındaki kadın Mary'dir" demek, kesin bir dil kullanmak demektir. O, sandalyesinin arkasına yaslanarak, diyet kolasını hafif hafif nefes alarak ve dalgın bakışlarla içiyor. Bunlar bir kimsenin dışsal olarak ne tür deneyimler geçirdiğinin tanımlarıyla, neleri görebildiğine ilişkin tahminleri arasındaki farklardır. Konuşmacının Mary'nin zihninde neler olduğu hakkında bir fikri yoktur. O, kendisine göre bir harita yapmakta ve Mary'nin deneyimini, bildiğini kabul etmektedir. "Düşünmeden kaçınmanın kestirme bir yolu yoktur." — Thomas Edison
Dilimizin önemli bir kısmı, genelleme ve kabullerden başka bir şey değildir. Bu çeşit tembel dili kullanmak, gerçek haberleşmenin önemli bir kısmını yok edecektir. Birisi size kendisini rahatsız eden şeyi açık ve kesin olarak anlatabilirse, siz de onun ne istediğini anlayabilir, ona yardımcı olabilirsiniz. Kişi belirsiz deyim ve genellemeler kullanırsa; siz de onun zihinsel bulanıklığı içinde kaybolursunuz. Etkili iletişimin anahtarı, bu bulanıklığı yok etmektir. Çok genel ve tembel bir dil kullanarak gerçek iletişimi sabote etmenin sayısız yolu vardır. Etkili iletişimde bulunmak istiyorsanız; muğlak ifadelerle karşılaştığınızda, bunlara kesinlik kazandırabilmek için hangi soruların sorulması gerektiğini öğrenmek ve bu duruma daima hazır olmak zorundasınız. Dili yanlış anlaşılmalara neden olmayacak şekilde kullanmanın amacı, mümkün olduğu kadar fazla bilgi elde etmektir. Karşınızdaki kişinin iç deneyim temsiline ne kadar yaklaşabilirseniz, değişmeyi o kadar çok etkileyebilirsiniz. Sözel muğlaklıkla başa çıkmanın bir aracı da kesinlik modelidir. Bu model iki elinizle en iyi şekilde gerçekleştirilebilir. Diyagramı ezberleyebilmek için birkaç dakikanızı ayırın. Önce sol elinizi gözlerinizin sol tarafına yerleştirin, çünkü bu durumda görsel bilgi, en iyi ve en kolay şekilde depolanabilir. Her defasında bir parmağınıza bakın ve aradaki kelimeleri tekrar tekrar söyleyerek ezberleyiniz. Sol eliniz bittiğinde sağ elinize geçin. Bu sürecin sonunda ifadeler zihninize çok açık bir biçimde yerleşmiş olmalıdır. Her parmağınıza bakışınızda, ilgili kelimeler otomatik olarak zihninizde canlanıncaya kadar, ezberleme işine devam ediniz. 226 sekil
Sözel muğlaklıkla başa çıkmanın bir aracı da kesinlik modelidir. Bu model iki elinizle en iyi şekilde gerçekleştirilebilir. Diyagramı ezberleyebilmek için birkaç dakikanızı ayırın. Önce sol elinizi gözlerinizin sol tarafına yerleştirin, çünkü bu durumda görsel bilgi, en iyi ve en kolay şekilde depolanabilir. Her defasında bir parmağınıza bakın ve aradaki kelimeleri tekrar tekrar söyleyerek ezberleyiniz. Sol eliniz bittiğinde sağ elinize geçin. Bu sürecin sonunda ifadeler zihninize çok açık bir biçimde yerleşmiş olmalıdır. Her parmağınıza bakışınızda, ilgili kelimeler otomatik olarak zihninizde canlanıncaya kadar, ezberleme işine devam ediniz.
Önce, küçük parmaklardan başlayalım. Sağ elinizde "genellemeler", sol elinizde "hepsi", "her biri", "asla' kelimeleri vardır.Genellemeler gerçeği yansıttıklarında iyidir. Herkesin oksijene ihtiyacı vardır ya da çocuğumuzun okulundaki tüm öğretmenler kolej mezunudur derseniz, bu ifadeler gerçeği yansıtırlar. Fakat genellemeler; pratikte daha çok muğlak bölge içinde yer alır. Sokakta gürültü yapan bir grup çocuk görünce "Şimdiki çocuklar çok saygısız" ya da işçilerinizden birisi tembellik ettiğinde "Ben bunlara niçin para veriyorum, bunların hiç birisi çalışmıyor" dersiniz. Her iki durumda da, ki biz bu tür genellemeleri çok kullanırız; sınırlı bir doğrudan yola çıkarak genel bir yanlışa ulaşıyoruz. O çocuklar gürültücü olabilir; ama hepsi öyle değildir. Bu nedenle bir genelleme duyduğunuzda, hemen kesinlik modeline başvurun. Cümleyi tekrarlayın, genel niteleyicinin üzerinde durun. "Tüm çocuklar saygısız mıdır?" Hemen kendi kendinize, "Hepsi mi?" diye sorun. Cevabınız "Tahmin ederim değildir. Sadece bu çocuklar yaramaz olabilir" olacaktır. Ya da benzer şekilde; "Sizin işçileriniz asla çalışmaz" dendiğinde "Asla mı?" diye sorun. Cevabınız "Bu gerçek olmayabilir. Belki o işçi tembeldir; fakat bu niteleme diğerleri için doğru olmayabilir." şeklinde olacaktır. Şimdi de komşu iki parmağı yan yana getirelim ve "meli" "memeli" "e bilemez" gibi kısıtlayıcı kelimeleri sınayalım. Birisi size bir işi yapamayacağını söylerse; o beynine ne sinyali gönderiyor? Bu kısıtlayıcı bir sinyaldir ve işin yapılamayacağını garanti eder. Bu kişilere niçin yapamayacağını ya da yapmak zorunda olduğu bir işi niçin yapmak istemediğini sorarsanız bazı cevaplar vereceklerdir. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu "Yapabilmiş olsaydın ne olurdu?" şeklinde soru sormaktır. Bu soru onların daha önce farkına varmadıkları olanakların ve eylemlerin olumlu, olumsuz yan ürünlerini gözönüne almalarına neden olacaktır.
Aynı süreç sizin iç haberleşmeniz için de geçerlidir. Kendi kendinize bunu ben yapamam dediğinizde, hemen "Yapabilseydim ne olurdu?" sorusunu sormanız gerekir. Cevabınız yapabileceğiniz eylemlerin ve hislerin olumlu bir listesi olacaktır. O, yeni bir olabilirlik temsili ve dolayısıyla yeni bir durum, yeni eylemler, yeni sonuçlar yaratacaktır. Bu sorunun sadece sorulması, işin yapılmasını daha mümkün kılacak şekilde fizyolojinizi ve düşüncenizi değiştirmeye başlayacaktır. Bunun da ötesinde "Benim şu anda bu işi yapmama ne engel oluyor?" sorusunu da sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı da, değiştirmeniz gereken şeyler hakkında daha açık fikre sahip olmanızı sağlayacaktır. Şimdi fiilleri gösteren orta parmaklara geçin ve "Kesin olarak nasıl?" sorusunu sorun. Beynin verimli çalışması için açık sinyallere ihtiyacı olduğunu hatırlayın. Muğlak dil ve muğlak düşünce, beyni sersemletecektir, kalınlaştıracaktır. Birisi "Çöküntü içindeyim" derse sadece saplantı durumunu tanımlamış oluyor. O size kesin olarak herhangi bir şey anlatmıyor. Olumlu bir şekilde çalışabileceğiniz herhangi bir bilgi vermiyor. Muğlaklığı kırarak saplantı durumundan çıkın. Birisi çöküntü içindeyim derse; kesin olarak nasıl bir çöküntü içinde olduğunu ve kendini bu şekilde hissetmesinin nedenini sorun. Onu daha kesin bir duruma getirdiğinizde; genellikle bir kesinlik modelinden diğerine geçmelisiniz. Bu nedenle bir kişiden daha kesin olmasını isterseniz; o size, "İşimde daima elim ayağıma dolaşıyor" şeklinde cevap verebilir. Bir sonraki soru ne olacaktır? Bu, genel bir gerçek midir? Muhtemelen değildir. onun için siz, "İşinizde daima eliniz ayağınıza dolaşıyor mu?" şeklinde bir soru daha soracaksınız. Muhtemelen, "Yo, hayır. Her zaman değil" şeklinde bir cevap alacaksınız. Daha kesin olmaya çalışarak, muğlaklığı yener ve çözmeniz gereken asıl sorunu tanımaya başlarsınız. Genellikle bir kişi küçük bir konuda eli ayağına dolaşınca; bu olayı sadece kendi zihninde, çok büyük bir hata imiş gibi sembolize eder. Şimdi de işaret parmaklarınızı bir araya getirin. Bunlar isimleri ve kesin olarak kim ya da ne sorularını temsil ederler. Herhangi bir genel cümlede; kişi, yer,eşya ismi duyduğunuzda ; kesin olarak kim ya da ne sorularıyla karşılık verin. Aynen
fiilerde olduğu gibi burada da, muğlak dünyadan gerçek dünyaya gidiş vardır. Sadece birisinin kafasında var olan genel bir bulutla herhangi bir şey yapamazsınız. Oysa, gerçek dünya ile ilgilenebilirsiniz. En kötü muğlaklıklardan birisi de belirsiz isimlerdir. "Onlar beni anlamıyorlar" ya da "Bana eşit şans vermiyorlar" gibi cümleleri sık sık duyarız. Kesin olarak onlar kimlerdir? Büyük bir organizasyon ise, muhtemelen bu kararı veren bir kişidir. "Onlar" gibi belirsiz bir dünyaya takılıp kalmaktansa; gerçek kararları veren gerçek kişileri bulmak daha iyidir. Belirsiz, isimsiz "onlar" kavramı sorumluluktan kaçmanın en kötü yolu olabilir. "Onların" kim olduğunu bilmiyorsanız; kendi durumunuzu değiştiremeyeceğinizi ve çaresizlik içinde olduğunuzu hissedersiniz. Kendinizi kesinlik üzerinde yoğunlaştırırsanız; kontrolü tekrar ele geçirebilirsiniz. Birisi "Planınız bir işe yaramayacak" derse; onların probleminin kesin olarak ne olduğunu öğrenmelisiniz. "Evet, işe yarayacak" şeklindeki bir kanıtlama da kaynaşmayı sağlamayacak ya da durumu çözmeyecektir. Genellikle bu planın ancak bir kısmıdır. Tüm planınızı yeniden düzenlemeye çalışırsanız, radarsız uçan bir uçağa benzersiniz. Probleminiz hariç herşeyi gözönüne alıyor olabilirsiniz. Probleminizi belirler ve onunla ilgilenirseniz; sizi değerli değişikliklere götürecek yoldasınız demek tir. Harita gerçek bölgeyi ne kadar iyi temsil ederse, değeri o oranda artar. Bölgenin yapısını ne kadar iyi anlarsanız, değiştirme gücünüz o oranda artacaktır. Kesinlik modelinin son kısmı için baş parmaklara bakalım. Parmaklardan biri "aşırı fazla" "aşırı sayıda" "aşın pahalı derken", diğeri "neye göre" demektedir. O, genellikle keyfi bir yapıdır, yani beyninizin içinde bir yere yerleştirilmiştir "İki haftadan fazla süren bir tatil işten çok fazla uzak kalmaktır" diyebilirsiniz. Çocuklarınızın istediği 6 milyon liralık bir ev bilgisayarının çok pahalı olduğunu düşünebilirsiniz.
Genellemelerinizin dışına ancak karşılaştırma yaparak çıkabilirsiniz. İşten iki hafta uzak kalmanız; tam dinlenmiş ve işinizi en iyi yapabilecek şekilde dönerseniz yerinde bir harekettir. Hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorsanız ev bilgisayarı çok pahalı olabilir. Onun değerli bir öğrenme aracı olduğunu düşünürseniz, belki de milyarlarca liraya değer. Bu yargılara ussal olarak varabilmeniz için geçerli karşılaştırma noktalarına sahip olmanız gerekir. Kesinlik modelini kullanmaya başladığınızda; bunları doğal olarak kullandığınızı göreceksiniz. Örneğin arasıra birileri bana "Sizin semineriniz çok pahalı", der. Ben de neye göre pahalı olduğunu sorarım. O da bana genellikle "Şimdiye kadar katıldığım diğer seminerlere göre" cevabını verir. Sonra ben de ondan kesin olarak hangi semineri kastettiğini öğrenir ve " Kesin olarak o seminer, benim seminerime nasıl benziyor?" diye sorarım. O da " Gerçekten de benzemiyor" diye cevap verir. "Enteresan. Benim seminerimin harcanan para ve zamana değer olduğunu hissetseydin; neler olurdu?". Nefes alma şekli değişir ve gülerek " Bilmiyorum ... Herhalde iyi şeyler hissederdim." "Senin bu şekilde hissedebilmen için seminerimde kesin olarak ne yapabilirim?" "Şu şu konulara daha çok zaman ayırırsanız, muhtemelen o konularda kendimi daha iyi hissederim."" Peki, o konularda daha çok zaman harcarsam, seminer için harcadığın para ve zamana değdiğine inanır mısın." Başını sallayarak kabul ettiğini belirtir. Bu konuşmada ne olmuştur? İlgileneceğiniz gerçek dünyayı, kesin noktaları bulduk. Genellemeler dizisinden kesinlikler dizisine geçtik. Kesinlikleri yakalayınca, soruna çözüm getirebilecek bir yol bulabildik. Hemen hemen tüm iletişim çeşitlerinde izlenecek yol budur. Anlaşmaya giden yolu, kesin bilgi açar. Bundan sonraki birkaç gün içinde kişilerin kullandığı dile dikkat ediniz. Genellemeleri, kesin olmayan isim ve fiilleri tanımaya çalışınız. Bunlarla nasıl başa çıkarsınız? Televizyonunuzu açınız ve bir röportaj programı izleyiniz. Burada kullanılan muğlaklıkları tanımaya çalışınız ve ihtiyacınız olan kesin bilgiyi TV den nasıl elde edebileceğinize ilişkin sorular sorun.
İşittiğinizden emin olmak için yukardakilere ek bazı usuller üzerinde duralım, "iyi" "kötü" "daha iyi" "daha kötü" gibi bir çeşit değerlendirme ya da yargı bildiren kelimeleri kullanmaktan sakınınız. "Kötü bir fikir" "Tabağmızdaki her şeyi yemek iyidir" gibi ifadeleri duyduğunuzda; "kime göre?" ya da "Nereden biliyorsunuz?" şeklinde karşılıklar verebilirsiniz. Bazen insanlar neden ve etkiyi birleştiren ifadeler kullanırlar. "Yorumları beni deli etti" ya da "Gözlemleriniz beni deli etti" ya da "Gözlemleriniz beni düşündürdü" gibi ifadeler kullanabilirler. Böyle ifadeleri duyduğunuzda: "X' Y'ye kesin olarak nasıl neden oluyor?" diye sorarsanız; siz daha iyi bir iletişimci ve daha iyi bir modelleyici olursunuz. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da fiilleri gözönüne alarak okumadır. Birileri "Onun beni sevdiğini biliyorum" ya da "Size inanmadığımı düşünebilirsiniz" gibi sözler söylediğinde; "Bunu nasıl anladınız?" şeklinde soru sormalısınız. Son nokta da dikkatinizi verebilmek için harika bir neden olan biraz daha kurnaz olmayı öğrenmektir, "dikkat" ,"ifade", "neden" gibi kelimelerin ortak işlevleri nedir? Evet, bunlar isimdir. Fakat bunları dış dünyada bulamazsınız. Siz hîç dikkat gördünüz mü? O bir kişi, yer ya da eşya değildir. O gerçek düşünme sürecini tanımlayan bir fiil olarak kullanılır. İsimleştirmeler, kelimelerin anlamlarını kaybetmiş şekilleridir. Bunlardan herhangi birisini duyduğunuzda, süreci tersine çevirmelisiniz ki, deneyiminizi değiştirme ve tekrar yönlendirme gücünü kazanabilesiniz. Birisi "Deneyimimi değiştirmek istiyorum" derse; onun söylediğini tekrar yönlendirmenin yolu "Neyi denemek istiyorsunuz?" sorusunu yöneltmektir. Birisi "Sevmek istiyorum" derse; "Nasıl sevilmek istiyorsun?" ya da "Sevilmek nedir?" şeklinde sorular sormak gerekir. İki şekil arasında kesinlik kazandırma açısından bir fark var mıdır? Elbette vardır. Doğru sorular sorarak, doğrudan iletişimde bulunmanın başka yollan da vardır. Bir tanesi sonuç çerçevesidir. Birisine sizi rahatsız eden ya da yanlış olan şey nedir diye sorduğunuzda, sadece uzun bir nutuk dinlersiniz. "Ne istiyorsunuz?"
ya da "Nasıl değiştirmek istiyorsunuz?" şeklinde sorarsınız; konuşma şeklinizi sorundan çözüme doğru yönlendirmiş olursunuz. Ne kadar sıkıntılı olursa olsun; herhangi bir durumda ulaşılacak, istenilen bir sonuç vardır. Sizin amacınız yönünüzü sorundan uzaklaştırmak, çözüme çevirmektir. Bunu, doğru sorular sorarak gerçekleştirin. Bunun için de çok sayıda soru vardır. SDP'de "Sonuç soruları" aşağıdaki şekildedir: "Ne yapmak istiyorum?" "Amaç nedir?" "Niçin buradayım?" "Sizin için ne yapmak istiyorum" "Kendim için ne yapmak istiyorum" İşte size önemli bir çerçeve daha. Niçin soruları yerine nasıl 'sorularını tercih ediniz. Niçin soruları; nedenlere, açıklamalara, haklı göstermelere ve özürlere ulaşmanızı sağlar. Fakat bunlar genellikle yararlı bilgi değildir. Çocuklarınıza cebirle niçin sorunları olduğunu sormayın. Onlara daha iyi yapabilmeleri için nelere ihtiyaçları olduğunu sorun. Adamlarınıza sizin istediğiniz bir anlaşmayı niçin yapmadıklarını sormayın. Gelecek sefere anlaşmayı kesin olarak yapabilmek için nasıl değişebileceğini sorun. İyi iletişimciler bazı şeylerin niçin iyi gitmediğine ilişkin Akılcı açıklamalarla ilgilenmezler. Onlar nasıl doğru yapılacağını bulmaya çalışırlar. Doğru sorular sizi bu yöne götürecektir. Kelimeler kişinin bilinçli zihniyle çalışır, fizyoloji bilinçsiz zihinle çalışır. Beynin çalıştığı yerde, kişi bana benzer. O, iyi birisidir. Böyle olunca müthiş bir çekicilik ve kuvvetli bir bağ oluşur. Bilinçsiz zihin daha etkili olduğu için bu olay gerçekleşir. Siz bir şeyin farkında değilsinizdir; fakat aradaki bağ kurulmuştur. Aynalamayı analiz ettiğinizde iki temel öğesinin bulunduğunu görürsünüz; hassas gözlem ve kişisel esneklik, işte bir başkasıyla birlikte olduğunuz zaman yapabileceğiniz başka bir deneyim. Aranızdan birini aynalayıp, diğerini de lider yapın. Lidere bir iki dakika içinde yapabileceği kadar fiziksel değişiklik yaptırın. Yüz ifadelerini, duruşunu ve nefes alma şeklini değiştirttirin. Kollarını tutuş şekli gibi büyük şeylerle birlikte, ensesinin gerilimi gibi küçük şeyleri de değiştirin. Bu, çocuklarınızla yapılabilecek önemli bir alıştırmadır. Onlar bunu seveceklerdir. Davranış ve fizyoloji faktörlerin rassal kümesinden oluşsaydı, her ipucunu özenle toplayıp bir araya getirmek zorunda kalacaktınız. Fakat temsil sistemleri gizli bir şifrenin anahtarı gibidirler. Size ipucu veren bir gerçeği bilmek, sizin çok daha fazlasını öğrenmenizi sağlayacaktır. Sekizinci bölümde gördüğümüz gibi, temel olarak görsel olan davranışların bir takımyıldızı vardır. "Bana göründüğü gibi" ya da "Sadece yapmayı görüntüleyemiyorum" ifadelerinde olduğu gibi sözel ipuçları vardır. Konuşma genellikle hızlıdır ve nefes göğsün üst kısmından alınır. Ses tonu yüksek vurgulu, genizde ve/veya genellikle gerilimlidir. Karın ve omuz kasları genellikle gerilidir. Görsel kişiler genellikle bir noktaya çok işaret etmek eğilimindedirler. Sık sık omuzlarını kaldırırlar ve enselerini uzatırlar. İşitsel kişiler, "Benim için iyi ses çıkarıyor"; "O zil çalmaz" gibi ifadeler kullanırlar. Konuşma daha biçemli, temposu dengeli ve ses daha açık ve kalın tondadır. Nefes diyaframdan ya da gögsün tümünden derin ve düzgün alınma eğilimindedir. Kas gerilimleri dengelidir. Kişiler ellerini ve kollarını tuttuklarında, bu genellikle anlamın işitsel erişimde olduğunu gösterir. Omuzları biraz sarkma ve kafaları bir yana düşme eğilimindedir. Dokunsal kişiler "Doğru his vermiyor" ya da "Nesnelerle dokunmuyorum" şeklinde ifadeler kullanırlar. Yavaş tempoda konuşurlar. Kelimeler arasındaki duraklamalar uzun ve düşüktür; derin tonda konuşurlar. Birçok vücut hareketi, duyu organları ya da dış dokunsal erişimi gösterme eğilimindedir. Kasların gevşemesi, iç duyu organlarıyla erişimi gösterir. Ters döndürülmüş avuç içleriyle bükük kollar ve gevşeme, dokunsalın karakteristik bir pozisyonudur. Omuzların üzerinde tam karşıda duran kafayla birlikte, katı bir duruş eğilimindedir. Kişiden kişiye değişen başka ipuçları da vardır. Bu nedenle daima dikkatli bir gözlem gereklidir. Her insan tektir. Fakat karşınızdakinin temel temsil sistemini bildiğinizde; onun dünyasına nasıl girileceğini öğrenmede çok büyük bir adım atmışsınız demektir. Bütün yapacağınız iş, anında eşleşmektir. Daha çok işitsel durumda olan bir kişiyi düşünün. Onu bir şey yapmaya inandırmaya çalışırken, nasıl görüleceğini görüntülemesini isteyerek çok hızlı konuşursanız, muhtemelen başarılı olamazsınız. Ona söylemek zorunda olduğunuz şeyler vardır. Sizin önerinizi dinleme ve kendisine uyup uymadığına dikkat etme ihtiyacını duyar. Gerçekte, işin başında sizi dinlemeyebilir bile, çünkü ses tonunuz onun için uygun olmayabilir. Bir diğeri de temel olarak görsel durumu kullanabilir. Siz, ona dokunsal olarak yaklaşıp, yavaşça bir şey hakkında nasıl hissettiğinden konuşursanız; yavaşlığınızdan rahatsız olur ve lütfen konuya gelin der. Evin birisi; sessiz, sakin bir cadde üzerindedir. Hemen hemen günün her saatinde yürüyüşe çıkıp kuş seslerini dinleyebilirsiniz. Evin içerisi masallardaki kadar zevkli ve zariftir. İnsanın burayı görmezden gelmesine şaşırmamak elde değildir. Tan vakti bahçede gezinti yaparken kuşları, hafif esintiyle birlikte dalların hışırtısını, ön taraçadan da rüzgarın sesini dinleyebilirsiniz. Diğer ev ise, fevkalade çekicidir. Sadece bakmak bile heyecan vericidir. Uzun beyaz taraçanın önünde nefis renkli duvarlar, görsel olarak şahane bir görüntü paneli oluşturmaktadır. Her tarafta çok sayıda pencere olduğundan evin içi günün her saatinde aydınlıktır. Helezoni merdiveni, güzel tahta kapılarıyIa o kadar güzeldir ki; bütün bir gününüzü, evin her köşesindeki güzelliği keşfetmek için harcayabilirsiniz. Üçüncü evi tanımlamak daha zordur. Kendiniz görüp, deneyip, hissetmek zorundasınız. Yapısı çok sağlamdır. Odaları ayrı bir sıcaklığa sahiptir. Tarif edilemeyecek bir şekilde içinize sesleniyor. Doyurucu bir havası var. Hangi köşeye oturursanız oturun, soluduğunuz her şey size huzur veriyor. Üç olayda da aynı evi anlatıyorum. Birincisi işitsel, ikincisi görsel, üçüncüsüyse dokunsal görüş açısını yansıtmaktadır. Siz evi bir grup insana gösteriyorsanız; onları tam canlı tutabilmeniz için üç tarza birden ulaşmalısınız. Kişilerin temel temsil sistemleri hangi tanımlamanın daha kandırıcı olacağını belirleyecektir. Fakat kişilerin her üç temsili de kullandıklarını unutmayın. En iyi yöntem her üçüne birden ulaşacak şekilde iletişimde bulunmaktadır.
Güdüleyici bir hikaye anlatırsınız; birisi kendinden geçer, bir diğeri göz yaşları içinde boğulur. Bir fıkra anlatırsınız, birisi gülmekten kırılır, bir diğerinin kılı bile kıpırdamaz. Her insanın farklı bir zihinsel dille dinliyor olduğunu düşüneceksiniz. Metaprogramlar, kişileri bilgileri süreçleme şekline götüren anahtarlardır. Kişilerin iç temsillerini nasıl oluşturduklarını ve davranışları nasıl yönettiklerini belirlemede yardımcı olan güçlü iç paternlerdir. Metaprogramlar, neye dikkat edeceğinize karar vermede kullandığınız iç programlardır (ya da dizilişlerdir). Bilgileri bozar, siler ve genelleriz; çünkü, beynimiz herhangi bir anda, ancak o kadar bilgiyi dikkate alabilir.
Birinci metaprogram bir şeye yaklaşmak ya da uzaklaşmakla ilgilidir : Tüm insan davranışları zevk almak ya da üzüntüden kaçınmak için şiddetli bir arzunun etrafında döner. Yanan kibritten kaçınmanızın nedeni, elinizin yanma acısından uzaklaşması içindir. Güneşin batışını oturup seyrediyorsunuz; çünkü gündüzün geceye doğru kaymasından oluşan muhteşem manzaranın zevkini tatmak istiyorsunuz. Aynı olay daha karmaşık eylemler için de geçerlidir. Bir kişi zevk aldığı için, işine bir iki km. yürüyerek gidebilir. Bir diğer kişi de arabaya binmekten korktuğu için aynı yolu yürüyerek işine gidebilir. Bir kişi yazılarından ve görüşlerinden hoşlandığı için Faulkner, Hemingway ya da Fitzgerald'ı okuyabilir. Bir diğeri de aynı yazarları, etraftan kendisine cahil denmemesi için okuyabilir. O, acıdan kaçıyor, zevk almakla ilgilenmiyor. Bir şeye yaklaşmıyor, uzaklaşıyor. Kişilerin hangi yöne doğru hareket ettiklerini bulabilmek için onlara bir arabada, evde, İşte ya da herhangi bir yerde nasıl bir ilişki istediklerini sorun. Onlar size ne istediklerini ya da ne istemediklerini anlatırlar mı? Bu billginin anlamı nedir? Her şey. Unutmayın ki araba aynı yolda ileri de geri de gidebilir. Bu, arabanın hangi yöne dönük olduğuna bağlıdır. Aynı olay kişiler için de geçerlidir. Diyelim ki, çocuğunuzun derslerine daha çok zaman ayırmasını istiyorsunuz. Ona; "çalışırsan iyi olur, yoksa iyi bir okula gidemezsin" ya da "Fred'e bak çalışmadı ve okuldan atıldı. Şimdi hayatının geri kalan kısmını benzin istasyonundaki pompanın başında geçirecek. Bu, senin istediğin bir yaşam şekli midir?" şeklinde sorular sormanız gerekir. Bu strateji bir işe yarar mı? Bu, çocuğunuza bağlıdır. Onun asıl güdülenmesi uzaklaşmaksa; işe yaraması gerekir. Fakat asıl güdülenmesi yaklaşmaksa ne olacak? Kendisini heyecanlandıran nesnelerle güdüleniyorsa, cazip bulduğu nesnelere doğru yaklaşıyorsa ne olur? Bu çocuk, bir nesneden uzaklaşması için verdiğiniz örnekle davranışını değiştirmeyecektir. Nefesiniz tükenene kadar nasihat edebilirsiniz, fakat bu bir işe yaramaz. Çünkü yanlış anahtar kullanıyorsunuz. Siz Latince konuşuyorsunuz, oysa çocuk Yunanca biliyor. Hem kendi zamanınızı, hem de çocuğunuzun zamanını boşa harcıyorsunuz. Gerçekten de yaklaşma stratejisine sahip kişiler, kendilerine uzaklaşılması gereken şeyler sunulduğunda, kızıyorlar ya da darılıyorlar. Çocuğunuzu, "Bunu yaparsan başarılı olur ve istediğin okulu seçebilirsin" şeklindeki ifadelerle daha iyi güdüleyebilirsiniz.
İkinci metaprogram iç ve dış referans çerçeveleriyle ilgilenir: Birisine, bir işi iyi yaptığını nasıl anladığını sorun. Bazıları için ispat dışarıdan gelir. Patron sırtınızı sıvazlar ve büyük iş başardığınızı söyler. Havalara uçtunuz. Büyük ödül kazandınız. Çalışmanız farkedildi ve arkadaşlarınız tarafından alkışlandı. Dışarıdan bu tür bir onay alınca, yaptığınız işin iyi olduğunu anlıyorsunuz. Dış referans çerçevesi budur. Diğerleri için ispat, içten gelir. İyi yaptıklarında, kendi içlerinde bilirler. Iç referans çerçevesine sahipseniz, bütün mimari ödülleri kazanan bir bina tasarlayabilirsiniz; fakat siz onu başarılı bulmuyorsanız, tüm dış onaylar, yaptığınız işin başarı olduğu konusunda sizi ikna edemezler. Ya da tersine bir iş yaparsınız; patronunuz ve arkadaşlarınız tarafından soğuk karşılanır; fakat siz onun iyi bir iş olduğunu hissediyorsanız, diğerlerinden çok kendi iç güdülerinize güvenirsiniz. Bu da iç referans çerçevesidir.
Üçüncü grup metaprogramlar kendi kendileri ya da diğerleri tarafından yapılan sıralamayla ilgilidir. Bazıları insan etkileşimlerine temel olarak, sadece kendi içlerinde olanlara, diğerleri ve kendileri için neler yapabileceklerine göre bakarlar. Şüphesiz kişiler her zaman şu ya da bu aşırı ucun içinde olmazlar. Sadece kendinize göre sıralarsanız; her şeyi kendine yontan bir bencil olursunuz. Sadece diğerlerine göre sıralama yaparsanız; sürekli sıkıntı çeken birisi olursunuz. Kişilerin kendilerine göre mi diğerlerine göre mi sıralama yaptıklarını anlamak için diğerlerine nasıl dikkat ettiklerine bakmak gerekir. Diğerlerine doğru yöneliyor ve yüz ifadeleri diğerlerinin ne söyledikleriyle ilgileniyor mu yoksa arkasına yaslanarak sıkılıyor ve tepki göstermiyor mu? Herkes arasıra kendine göre sıralama yapar ve böyle yapmak da önemlidir (gereklidir). Anahtar, tutarlı olarak yaptığınızın ve sıralama yordamınızın, istediğiniz sonuçları üretip üretmemesidir. Birisinin ikna edici ıııetaprogramını bulabilmek için, "Bir başkasının işinde başarılı olduğunu hangi yoldan öğrenirsiniz? Onları, görmek ve yaptıklarını izlemek; ne kadar iyi olduklarını işitmek; birlikte yapmak; yetenekleri hakkında birşeyler okumak zorunda mısınız?"
sorusunu sormalısınız. Cevap, bunların bir karışımı olabilir. Birisinin iyi olduğuna, işini yaparken gördüğünüzde ve diğer kişiler onun iyi olduğunu anlattığında inanabilirsiniz. Bir sonraki soru ise; "Siz ikna olmadan önce, size iyi olduğunu hangi sıklıkta göstermek zorundadır?" şeklindedir. Burada olası dört cevap şekli vardır: a) Derhal (Örneğin bir konuda iyi olduklarını size bir kere gösterdiklerinde siz onlara inanırsınız), b) Çok kez (iki ya da daha fazla), c) Bir zaman dilimi içinde (bir hafta, bir ay ya da bir yıl içinde), d) Sürekli olarak. Son durumda kişi iyi olduğunu her işte her zaman göstermek zorundadır.
Diğer metaprogram, gerekliliğe karşı olanaklılıkla ilgilidir. Birisine şimdiki şirketinde niçin çalıştığını ya da yeni arabasını ya da evini niçin satın aldığını sorun. Bazı kişiler, isteklerinden çok gereklilikle güdülenirler. Yapmak zorunda oldukları için bir şey yaparlar. Neyin olanaklı olduğunu düşünerek hareket ederler. Deneyimlerin sonsuz sayıdaki çeşitliliğine akmazlar.Önlerine ne gelir ve neler mevcutsa, onlarla yaşamını sürdürürler.Yeni bir işe, eve, arabaya hatta yeni bir eşe bile ihtiyaçları olduğunda piyasaya çıkarlar ve mevcut olanı kabul ederler. Diğerleri, olasılıkları (olanakları) araştırmak için güdülenirler. Ne yapmak zorunda olduklarından çok, ne istediklerine göre güdülenirler. Değişik durumları, deneyimleri, seçimleri, yolları araştırırlar. Gerekliliğe göre güdülenen kişi bilinen ve güvenli olan şeylerle ilgilenir. Olanaklılıkla güdülenen kişi, bilinmeyenede eşit düzeyde ilgi gösterir. Nelerin olabileceğini, hangi fırsatların gelişebileceğini öğrenmek ister.
Diğer metaprogram, kişinin çalışma stiliyle ilgilidir. Herkesin bir çalışma stratejisi vardır. Bazıları bağımsız olmadıkça mutlu olamazlar. Başkalarıyla birlikte çalışmakta güçlük çekerler ve çok fazla denetim altında çalışamazlar. Kendi gösterilerini kendileri yapmak zorundadırlar. Diğerleri bir grup üyesi olarak en iyi performanslarını gösterebilirler. Alacakları herhangi bir görevin sorumluluğunu paylaşmak isterler. Diğerleri de ortalama yani ikisinin arasında bir stratejiye sahiptirler. Görev için tek başlarına sorumluluk yüklenmeyi sürdürürken başkalarıyla birlikte çalışmak isterler. Etrafınızdaki kişileri sürekli ölçün ve ayarlayın. Onların dünyaya nasıl baktıklarını, özel paternlerini not edin ve benzer paternlere sahip olanlar varsa, onları da analiz etmeye başlayın. Bu yaklaşım aracılığıyla, her tip insanla etkin olarak nasıl iletişim kurulabileceğini öğrenmenizi sağlayacak kişilerin ayırımını yapmak için tam bir ayırım kümesi geliştirebilirsiniz. siz bir şeye yaklaşıyorsanız; örneğin, uzaklaşılacak şeyleri siliyorsunuzdur. Uzaklaşıyorsanız, yakınlaşılabilecek şeyleri siliyorsunuz demektir. Metaprogramları değiştirmek için tüm yapacağınız şey sileceğiniz
şeylerin farkında olmak ve dikkatinizi onların üzerinde yoğunlaştırmaya başlamaktır. Metaprogramları değiştirmenin iki yolu vardır. Bir tanesi önemli duygusal olaylar aracılığıyla yapılır. Anne-babanızın sürekli olarak bir şeylerden uzaklaştığını ve bunun sonucu olarak tam kapasitelerini kullanamadığını görmüşseniz; bu durum sizin uzaklaşmanızı ya da yaklaşmanızı etkilemiş olabilir. Sadece gerekliliğe göre sıralama yapıyorsanız ve şirketinizin dinamik bir olanaklılık duygusuna sahip bir kişi araması yüzünden, iş hayatında büyük bir fırsat kaçırmışsanız; yaklaşımınızı değiştirerek bir şoka girebilirsiniz. Her şeye yaklaşma eğilimindeyseniz ve bir yatırıma acele bakmaktan, bir sorunla karşılaşmışsanız; bu, bundan sonra önünüze gelecek önerilere karşı bakışınızı değiştirecektir. Değişmenin diğer yolu da değişmeye bilinçli olarak karar vermektir. Çoğumuz hangi metaprogramları kulandığımızı düşünmeyiz bile. Değişmeye doğru atılacak ilk adım, bilincinde olmaktır.
"Dünyanın gidişi hariç, her türlü akıntıya karşı durabilirsiniz." Japon atasözü
"En iyi asker saldırmaz. Üstün savaşçı sessiz başarır. En büyük fatih, mücadele etmeden kazanır. En başarılı yönetici emretmeden yönlendirir. bir örnek vereyim; fakat. Fakat kelimesi dilimizde bilinçsiz ve otomatik olarak kullanılan ve iletişimi en fazla bozan kelimelerden biriolabilir. Fakat kelimesi daha önce söylenen herşeyin etkisini yok ediyor. Direnç yaratma yerine, yeniden yönlendirmenin yolunu yaptınız. Dirençli insanlar yoktur, sadece esnek olmayan iletişimciler vardır. Size bir örnek vereyim. Birisi bir konuda; "Kesinlikle hatalısın." diyor. Siz de aynı şiddetle; "Hatalı değilim." derseniz; aranızdaki ahengi koruyabilir misiniz? Hayır. Bir çatışma ve direnç olacaktır. Şöyle konuşursanız, "Bu konudaki hislerinin yoğunluğuna saygı duyuyorum ve sanıyorum bir de benim tarafımdan dinlersen, farklı hissedebilirsin" ne olur? Burada, kişinin iletişiminin kapsamıyla anlaşmak zorunda olmadığınıza dikkat edin. Birisinin bir konudaki hislerini daima takdir edebilir, saygı duyabilir ya da hisleriyle anlaşabilirsiniz. Hislerini takdir edebilirsiniz; çünkü aynı fizyolojide olsanız, aynı şeyi algılasanız; benzer şekilde hissedecektiniz. Bir gün Bandler yürürken, bu adamla karşılaşır ve "Sen İsa mısın?" diye sorar. Adam, "Evet, oğlum" diye cevap verir. Bandler, "Bir dakika sonra geliyorum" diye cevap verir. Bu ayrılış adamı bir parça şaşırtır. Birkaç dakika sonra Bandler, elinde bir şerit metre olduğu halde geri gelir. Bandler adama kollarını açmasını söyler ve kollarının açık uzunluğuyla başından ayak baş parmağına kadar boyunu ölçer. Ölçümden sonra Bandler, tekrar ayrılır. İsa olduğunu iddia eden adam, biraz endişelenmeye başlar. Biraz sonra Bandler; tahtalar, büyük çiviler ve çekiçle birlikte tekrar geri döner. Tahtaları bir haç oluşturacak şekilde çakmaya başlar. Adam. "Ne yapıyorsun?" diye sorar. Bandler haçın en son çivisini çakarken, "Sen İsa değil misin?" diye sorar. Adam tekrar, "Evet, oğlum." diye cevap verir.
Bandler," O halde niçin burada olduğumu bilirsin" der. Her nasılsa, adam aniden gerçekte kim olduğunu hatırlar. Onun eski paterninde böyle bir fikri yokmuş gibi görünmektedir. "Ben İsa değilim. Ben İsa değilim." diye bağırmaya başlar ve sorun çözümlenir.
"Yaşam durağan değildir. Zihinlerini değiştiremeyenler; düşkünler evindeki zavallılarla, mezarlıktakilerdir." Everett Dirksen
AYAK sesini düşünün. Ayak sesinin ne anlama geldiğini sorsam; muhtemelen "benim için bir anlam taşımıyor" dersiniz. İsterseniz üzerinde biraz daha düşünelim. Kalabalık bir caddede yürüyorsanız, o kadar çok ayak sesi vardır ki, onları duyamayabilirsiniz bile. Bu durumda onlar etkili bir anlama sahip değildir.
Fakat gece yarısı evde yalnız otururken; dışarıda ayak sesleri duyarsanız ne olur? Az sonra ayak seslerinin size doğru yaklaştığını duyarsınız. Bu durumda ayak seslerinin bir anlamı var mıdır? Kesinlikle evet. Aynı sinyal (ayak sesleri), benzer durumların geçmişte size ne anlamlar ifade ettiğine bağlı olarak, çok değişik anlamlara gelebilir. Geçmiş deneyiminiz ayak sesinin kapsamını belirlemeye yardımcı olarak, sizin rahatlamanıza ya da gerilmenize neden olabilir. Örneğin, ayak sesini eşinizin eve erken gelişi olarak smıflandırabilirsiniz. Daha önce hırsızlık deneyimi geçirenler, eve davetsiz gelen bir misafir olarak düşünebilirler. Bu nedenle yaşamındaki herhangi bir deneyimin anlamı, onun etrafına koyduğumuz çerçeveye bağlı olacaktır. Çerçeveyi değiştirirseniz, kapsam ve anlam anında değişecektir. Kişisel değişimin en etkili araçlarından birisi, herhangi bir deneyime en iyi çerçevenin nasıl konulacağını öğrenmektir. Bu sürece yeniden çerçeveleme adı verilir. Aşağıda bir şekil verilmiştir. Şekilde ne görüyorsunuz? Şekilde görebileceğiniz birçok şey vardır. Düşüncenize bağlı olarak yana yatmış bir şapka, acayip bir yaratık, aşağıyı gösteren bir ok gibi bir şeyler görebilirsiniz. Gördüklerinizi şimdi kendi kendinize tanımlayın. "Fly" kelimesini de gördünüz mü? Şimdi görmüş olabilirsiniz; çünkü bu örnek, tamponlarda ve reklam araçlarında yapıştırma olarak kullanılmıştır. Bu nedenle önceki referans çerçeveniz "Fly" kelimesini hemen görmenize yardımcı olabilir. Görmediyseniz,niçin görmediniz? Şimdi gördünüz mü? Kelimeyi görmediyseniz, kelimelerin beyaz kağıt üzerine siyah olarak yazılmasını öngören, sürekli çerçeveleme alışkanlığınızdan olabilir. Durumu bu çerçeveyle yorumladığınız sürece, "fly" kelimesini göremezsiniz. Burada "fly" kelimesi beyaz yazılmıştır. Görebilmek için, algılamanızı tekrar çerçeveleme yeteneğine sahip olmalısınız. Aynı şey yaşam için de geçerlidir. Birçok kereler çevremizde tam istediğimiz şekilde bir yaşam sağlayacak fırsatlar karşımıza çıkmaktadır. En büyük problemleri, en büyük fırsat olarak görmenin yolları vardır. Yeterki, eğitilmiş algılama paternlerinin dışına çıkabilelim. Bir satış elemanı olduğunuzu düşünün. Ürünle ilgili her türlü ayrıntıyı bilmek size acı veriyor. Satış yaparken müşterilere o kadar çok bilgi veriyorsunuz ki, bazen müşteriler durumu değerlendirmek için satın almayı erteliyorlar. Genellikle bir korkunun kökeni, derin dokunsal bir düzeydedir. Bu yüzden etkili bir yeniden çerçeveleme yapabilmek için, aranıza oldukça fazla bir mesafe koymanız gerekir. Korkusal tepkiler o kadar kuvvetlidir ki, sadece onu düşünmesi bile, tepki göstermesine neden olabilir. Böyle kişilerle ilgilenmenin yolu, birçok kez temsillerini ilgisizleştirmektir. Buna ikili ilgisizleştirme diyoruz. Örneğin bir şey hakkında korkunuz varsa bu alıştırmayı yapın. Sonra kendinizi bütünüyle canlı ve güçlü hissettiğiniz bir ana geri dönün. O duruma geri dönerek kuvvet ve güven duygularını hissedin. Şimdi bir koruyucu kafesle güvenliğinizin sağlandığını görün. Güvenliliğe sahip olduktan sonra, beğendiğiniz zihinsel filme gidin. Ekranı iyi görebilecek şekilde rahat bir koltuğa oturun. Sonra, koruyucu kafesin içinde olduğunuzu hissedip, benliğinizin vücudunuzdan ayrılıp, projeksiyon kabininin tavanına çıktığını hissedin. Aşağıya bakarak kendinizi boş ekrana bakan bir seyirci olarak görün. Bunları yaptıktan sonra ekrana bakın ve sizi gerçekten rahatsız eden bir deneyiminizin ya da korkunuzun, siyah-beyaz durağan bir çerçevesini görün. Seyircisi olarak kendinize yukardan bakıyor ve kendi kendinizi seyrederek ekranda neler olduğunu gözlüyorsunuz. Onunla iki kat ilgisiz olduğunuzu hatırlayın. Bu durumda siyah-beyaz hayali çok hızlı bir biçimde geriye doğru işletin. Böylece sizi oyalayan şeyin, ucuz bir video filmi ya da eski bir güldürü filmi gibi göründüğünü görürsünüz. Ekranda bu filmi seyreden seyirci olarak, kendi kendinizi seyrederken ona karşı komik tepkiler gösterdiğinize dikkat edin. Tüm insan davranışları, şu ya da bu yolla bir ihtiyacı karşılamak için tasarlanmış uyarlamalı davranışlardır. IBM'nin kurucusu Tom YVatson hakkındaki anlatılan meşhur bir öykü vardır. Onun yardımcılarından birisi, şirkete 1 milyon dolara mal olan korkunç bir hata yapar. Watson'nun bürosuna çağrıldığında; "Sanırım istifa etmemi istiyorsunuz." der. Watson yardımcısına bakarak; "Şaka mı yapıyorsun? Sadece eğitimin için 10 milyon dolar harcadık" cevabını verir. Meydana gelen her şeyde alınması gereken değerli bir ders vardır. Gümüş kaplama ne kadar parlak olursa olsun, onlar daima koyu bir leke bulurlar. Fakat her beceriksiz tutum, üretime karşı her davranış için etkili bir yeniden çerçeveleme vardır. Bir şeyden mi hoşlanmıyorsunuz? Onu değiştirin.
"Nerede olursanız olun, elinizdekilerle yapabileceklerinizi yapın." –Theodere Roosevelt
Çevremizdeki sayılamayacak kadar çok şey gibi; bayrak da, belirli durum kümeleriyle bağlantıyı sağlayan duyusal bir uyarıcı, yani çağrıştırıcıdır. Çağrıştırıcı bir kelime, bir deyim, bir davranış ya da bir nesne olabilir. Gördüğümüz, işittiğimiz, tattığımız, hissettiğimiz ya da kokladığımız herhangi bir şey olabilir. Çağrıştırıcılar çok büyük bir güce sahiptirler; çünkü anında çok güçlü durumlara erişebilirler. Bayrağı gördüğünüzde olan budur. Derhal; ulusu bir bütün olarak nasıl hissettiğinizi temsil eden güçlü duygu ve duyuları denersiniz. Çünkü bezin belirli renkleri ve tasarımlarıyla, bu hislerin bağlantısı ya da ilişkisi kurulmuştur. Örneğin, gerilim içindeki birçok kimse, derhal sigaraya, alkole ya da bazı durumlarda esrara sarılmaktadır. Onlar bunu düşünmeden yaparlar. Tıpkı Pavlov'un köpekleri gibidirler. Gerçekte bu insanların birçoğu, davranışlarını değiştirmek istemektedirler. Davranışlarının bilinçsiz ve kontrol edilemez olduğunu hissederler. Çağrıştırıcılar sizi desteklemiyorsa; bunları istediğiniz duruma otomatik olarak sokacak yeni bir uyarıcı/cevap bağlantısıyla değiştirebilmek için, sürecin bilincinde olmak esastır. Peki, çağrıştırıcılar nasıl yaratılır? Her ne zaman bir kişi, zihniyle vücudunun kuvvetli bir şekilde bir arada olduğu sürecin en üst noktasında, belirti uyarıcıların tutarlı ve eşanlı olarak sağladığı yoğun bir durumun içinde olursa; uyarıcılarla durum birbiriyle sinirsel olarak bağlanır. Sonra bu uyarıcıların katılımının sağlandığı herhangi bir zamanda, otomatik olarak yoğun duruma girilir. Vücudumuzda belirli hisler yaratan ulusal marşımızı söylerken, bayrağa bakarız. Bağlılık andı içerken bayrağı görürüz. Kısa bir süre sonra sadece bayrağa bakmak, bu hisleri kendiliğinden tetikleyecektir. Reklam sloganlarında olduğu gibi, bir şeyi yeteri sıklıkta işitirseniz; büyük bir olasılıkla o, sinir sisteminizde bir çağrıştırıcı olacaktır. Şimdi basit bir çağrıştırma alıştırması yapalım. Ayağa kalkın ve istediğinizi yapabileceğinizi bildiğiniz, kendinizi bütünüyle güvenli hissettiğiniz bir anı düşünün. Sonra vücudunuzu aynı fizyolojiye sokun. Bütünüyle güven duyduğunuzda, durduğunuz gibi durun. Bu hissin tepe noktasında yumruğunuzu sıkarak kararlı ve güçlü bir sesle "evet" deyin. Şimdi de bütünüyle güven ve kontrol içinde bulunan kişi gibi konuşun. Bunları yaparken yumruğunuzu aynı şekilde sıkın ve aynı şekilde evet deyin. Böyle bir an hatırlayamıyorsanız; böyle bir deneyiminiz olsaydı, nasıl olabileceğinizi düşünün. Vücudunuzu, bütünüyle güven ve kontrol içinde olsaydınız, nasıl olacaksa o fizyolojinin içine sokun. Bütünüyle güven içindeymiş gibi nefes alın. Kitaptaki tüm diğer alıştırmalar gibi bu alıştırmayı da gerçekten yapmanızı istiyorum. Sadece okumanın bir yararı olmayacaktır. Yapmak ilginizi çekecektir. Şimdi bütünüyle güven durumunun içindeyken; deneyimin en üst noktasında kibarca yumruğunuzu sıkın ve güçlü bir ses tonuyla "evet" deyin. Sahip olduğunuz göz kamaştırıcı fiziksel ve zihinsel kaynaklarınızı kullanma gücünüzün olduğunun farkında olun ve güç ve bir noktada toplanmanın, tüm dalgasını hissedin. Şimdi başlayın ve beş altı kez tekrarlayın. Her defasında sinirsel sisteminizle bu durum arasında bir ilişki kurarak yumruğunuzu sıkıp evet diyerek kendinizi daha kuvvetli hissedin. Sonra durumunuzu, fizyolojinizi değiştirin. Şimdi yumruğunuzu sıkın ve çağrıştırıldığınızda olduğu şekilde evet deyin ve nasıl hissettiğinize dikkat edin. Bunu önümüzdeki birkaç gün içinde tekrar tekrar yapın. En güvenli duruma girin, güçlü durumunuzun farkında olun ve bu durumların tepe noktasında yumruğunuzu benzersiz bir biçimde sıkın. Çok uzun süre geçmeden, bir yumruk sıkmakla anında istediğiniz duruma girebilirsiniz. İlk bir iki denemede bu gerçekleşmeyebilir; fakat bunu tutarlı bir şekilde gerçekleştirmeniz uzun süre almayacaktır. Durumunuz yeteri kadar yoğun ve uyarıcılarınız benzersiz ise; bir ya da iki tekrarda kendi kendinizi çağrıştırabilirsiniz. Kendinizi birkaç kez bu şekilde çağrıştırdıktan sonra; kendinizi güç durumda bulduğunuz bir sonraki durumda onu kullanabilirsiniz. Yumruğunuzu sıkabilir ve kendinizi bütünüyle becerikli hissedebilirsiniz. Çağrıştırma böyle bir güce sahiptir; çünkü sinirlerinizi anında bir sıraya sokar. Geleneksel olumlu düşünme, durup düşünmenizi gerektirir. Kendinizi güçlü bir fizyolojinin içine sokmak bile bilinçli bir çaba ve zaman gerektirir. Çağrıştırma, en güçlü kaynaklarınızı anında toplayacak şekilde çalışır.İşte size bir başka görev: Kolayca ulaşabilmek istediğiniz üç ya da beş durum ya da his seçin. Sonra kolayca ulaşabilmeniz için onları vücudunuzun belirli bir parçasıyla çağrıştırıcı. Diyelim ki siz karar vermekte güçlük çeken, fakat bu durumu değiştirmek isteyen bir kişisiniz. Kendinizi daha kararlı hissetmek istiyorsunuz. Çabuk, etkili ve kolayca karar verebilme yeteneğine sahip olduğunuz hissini çağrıştırabilmek için, işaret parmağımızın bir boğumunu seçebilirsiniz. Bundan sonra, yaşamınızda bütünüyle kararlı hissettiğiniz bir anı düşünün. Zihninizde o koşulları canlandırarak hislerinizi tümüyle aynı şekilde, o zaman yaptıklarınızla ilişkilendirin. Geçmişte verdiğiniz bu önemli kararı tekrar kendi kendinize deneyin. Kendinizi en kararlı hissettiğiniz anda yani deneyimin tepe noktasında işaret parmağınızın boğumunu sıkın ve zihninizden, örneğin "evet" gibi bir ses çıkarın. Şimdi böyle bir başka deneyimi düşünün ve karar verme sürecinin tepe noktasında aynı şekilde boğumu sıkın ve aynı sesi yaratın. Bir seri güçlü çağrıştırıcı yığını elde etmek için bunu beş' ya da altı kez tekrarlayın. Vermeniz gereken bir kararı ve bilmeniz gereken tüm gerçekleri düşünün. Sonra çağrıştırıcınızı kullanın. Şimdi kararınızı daha çabuk ve kolayca verebilme yeteneğine sahip olabilmelisiniz. İhtiyacınız varsa bir diğer parmağınızı da gevşeme hissini çağrıştırmak için kullanabilirsiniz. Ben yaratıcılık hissini bir parmak boğumumla çağrıştırdım. Şaşkınlık hissinden, yaratıcılık hissine geçmek benim için bir an meselesidir. Şimdi beş durum seçmek ve onları çağrıştırıcı olarak yerleştirmek için zaman ayırın. Onları kullanarak sinir sisteminizi yönlendirmede duyarlılığınızı ve hızı artırmaktan zevk alın. Bunu lütfen şimdi yapın. Çağrıştırmanın en etkili olduğu zaman, genellikle çağrıştırılan kişinin ne olduğunu bilmediği zamanlardır. Size seminerlerimde kullandığım bir çağrıştırma örneği vereyim. Kadın ya da erkek, bir odada karşı cinsten birisiyle karşılaştığında; onunla ilgilenmekte güçlük çekenlerden birisinden bir ricada bulunurum. Son seminerlerimden birisinde, bu ricamı büyük bir istekle yerine getirmek isteyen genç bir adam vardı. Ona tanımadığı bir kadınla konuşurken ya da tanımadığı bir kadına dışarı çıkma teklifi yaparken neler hissettiğini sorduğumda; onda meydana gelen fiziksel tepkileri görebiliyordum. Vücudu çöktü, gözleri aşağıya düştü ve sesi titredi. "Onları rahat bir şekilde yapamıyorum" dedi. Fakat gerçekte, onun herhangi bir şey söylemesine gerek yoktu. Öğrenmek istediklerimi fizyolojisi söylemişti. O'ndan başarabileceğini bildiği güvenli, gururlu, emniyetli bir anını hatırlamasını isteyerek durumunu değiştirdim.
Başını salladı ve ben de o duruma girmesine rehberlik ettim. Güvenli hissettiği zamanlarda olduğu gibi durmasını, nefes almasını ve hissetmesini sağladım. Güvenli ve gururlu hissettiği zamanlar diğerlerine neler söylediğini ve kendi kendisine neler söylediğini hatırlamasını söyledim. Deneyiminin tepe noktasında, omuzuna dokundum. DURUM DEĞİŞİKLİKLERİNİ AYARLAMANIN (TEŞHİS ETMENİN) YOLLARI Aşağıdaki değişikliklere dikkat ediniz: Nefas alma yer duraklamalar hız şiddet Göz hareketleri Alt dudak büyüklüğü Duruş Kas tonları Göz bebeği büyümesi Deri rengi / yansıtması Ses ifade şekli tempo renk ton şiddet Sonra aynı deneyimi birkaç kez tekrarlattırdım. Her defasında aynı hisleri ve şeyleri duyduğundan emin oldum. Her denememin tepe noktasında aynı çağrıştırma dokunuşunu yaptım. Başarılı çağrıştırmanın aynen tekrarlarla gerçekleştirildiğini unutmayın. Bu nedenle, her defasında aynı şekilde dokunmaya aynı durumu yaratmaya dikkat ettim. Bir noktadan sonra, onun çok iyi çağrıştırıldığını anladım, artık onu denemem gerekiyordu. Durumunu bozarak, tekrar kadınlar hakkında neler hissettiğini sordum. Derhal eski çöküntülü durumuna dönmeye başladı. Omuzları düştü, nefesi sıklaştı, çağrıştırıcı olarak belirlediğim omuzundaki noktaya dokunduğumda, vücüdu otomatikman becerekli duruma dönmeye başladı. Çağrıştırma aracılığıyla birisinin güvensiz ya da korku durumundan güvenli duruma ne kadar çabuk geçtiğini gözlemek oldukça ilginçtir. Sürecin bu aşamasında kişi, çağrıştırıcı olarak belirlediği noktaya dokunarak istediği duruma girmek için tetikleme yapabilir. Bununla birlikte biz bir adım daha ileri gidebiliriz. Bu pozitif durumu, daha önce beceriksizlik hisleri yaratan uyarıcılara şimdi aynı uyarıcıların beceriklilik hislerini yaratması için transfer edebiliriz. Bunun nasıl yapıldığını genç adam örneğimle açıklamaya çalışayım. Ondan daha önce yaklaşmayı bile hayal edemeyeceği kadar dinleyiciler arasından çekici bir kadın seçmesini istedim. Omuzuna dokununcaya kadar bir an tereddüt etti. O anda duruşu değişti ve çekici bir kadın seçti. Kadından dinleyicilerin önüne gelmesini rica etti. Kadına, bu arkadaş sizden bir randevu almaya çalışacak dediğimde; kadın onun isteğini bütünüyle geri çevirme niyetindeydi. Gneç adamın omuzuna dokundum ve becerikli fizyolojisine girdi, gözlerini açtı, derin nefes almaya başladı ve omuzlarını ileriye attı. Kadına doğru yürüdü ve "Merhaba, nasıl gidiyor?" dedi. Kadın "Beni yalnız bırak" diyerek tersledi. O hiç aldırmadı. Oysa daha önce bir kadına bakmak bile, tüm fizyolojisinin darmadağın olmasına yetiyordu. Şimdi ise sadece gülümsedi. Ben omuzunu tutmayı, o da kadını ikna etme çabasını sürdürdü. Kadın kırıcı sözlerle azarlamayı sürdürdükçe, daha güçlü bir durumda duruyordu. Elimi omuzundan çektikten sonra bile güvenli ve becerikli hissetmeye devam etti. Güzel bir kadın gördüğünde ya da reddedilmeyle karşılaştığında, onu daha becerikli duruma sokacak yeni bir sinirsel ilişki oluşturmuştum. Kadın sonunda, "Beni yalnız bırakamaz mısın?" dedi ve o da en derin sesiyle "Gücü görünce tanımıyor musun?" dedi. Bu anda izleyicilerin hepsi birden kahkahalarla gülmeye başladı. O şimdi bir kadın ya da reddedilmeyle karşılaştığında daha önce kendisini darmadağın hissettiren aynı uyarıcıyla, çok güçlü bir duruma girmektedir.
Birileri sizin durumunuzu alt üst ediyor ve siz bu kişi hakkında hislerinizi değiştirmek istiyorsanız; aynı süreci uygulayabilirsiniz. Gerçekten sevdiğiniz bir kişinin yüzünü sağ elinizde hayal edebilir ve gerçekten sevmediğiniz kişinin yüzünü de sol elinizde hayal edebilirsiniz. Sevmediğiniz kişiye bakarak başlayın ve sonra sevdiğinize daha sonra sevmediğinize bakarak devam edin. Bunu gittikçe hızlanan bir şekilde yaptığınızda, artık kimi sevip sevmediğiniz belli olmaz. Şimdi onu sevmelisiniz ya da en azından rahatsızlık duymamalısınız. Bu alıştırmanın güzelliği bir anda yapılabilmesi ve hemen hemen her şey hakkındaki hissinizi değiştirebilmesidir. Son bir alıştırma daha yapalım. Kendinizi güçlü, becerikli duruma sokun ve en becerikli durumunuzun rengini alın. Aynı şeyi en güçlü, becerikli durumunuzla ilişkilendireceğiniz bir şekil, bir renk ve bir hisle yapın. Daha önce olmadığınız kadar güçlü, mutlu, dengeli hissettiğiniz zaman söyleyeceğiniz cümleyi düşünün. Sonra korktuğunuz, sizin için negatif çağrıştırıcı olan, hoş olmayan bir deneyiminizi düşünün. Olumlu şekli, olumsuz deneyimin etrafına zihninizde yerleştirin. Bunu yüksek bir inançla yapın ki, çağrıştırıcıyı çözecek bir kuvvetle, negatif çağrıştırıcının üzerinde fiziksel olarak patlatın. Sesi duyun ve en becerikli olduğunuz durumdaki hisleri hissedin. Negatif çağrıştırıcı renk sesinizin içinde çözülürken, gücünüzü dile getirecek birşey söyleyin. Şimdi negatif durum hakkında neler hissediyorsunuz? Büyük bir olasılıkla onun sizi eskisi kadar rahatsız edeceğini hayal edemeyeceğinizi göreceksiniz. Bu işlemi, üç değişik deneyiminizle yaptıktan sonra bir başka kişiyle yapın. Değer nedir? Değerler, neyin en önemli olduğunu gösteren size özgü, kişisel inançlarınızdır. Değerlerimiz, gideceğimiz yönü belirleyen pusulalarımızdır. Ne giydiğinizden ne sürdüğünüze, nerede yaşadığınızdan, kiminle evlendiğinize, ne seçtiğinizden, yaşamak için ne yaptığınıza kadar her şey değerlerin etkisi altındadır. Her türlü olaya karşı nasıl tepki göstereceğimizi temel olarak değerlerimiz belirler. Onlar davranışları anlamada, tahmin etmede ve bunların asıl anlamlarını çıkarmada kullandığımız anahtarlardır. Şirkette birinci sırayı almayı amaçlar ve başarırsanız, daha çok para kazanacak ve mesai arkadaşlarınızdan da eskisinden daha farklı şeyler bekleyeceksiniz. Benzer şekilde ne kadar çalışacağınıza ilişkin değerleriniz de değişebilir. Önceleri çok güzel dediğiniz bir araba, sizin için artık güzel olmayabilir. Hatta toplumdaki yeni yerinize uyabilmek için, görüştüğünüz kişilerde bile değişiklik yapabilirsiniz. Hangi arabayı kullandığınız, nereye gittiğiniz, arkadaşlarınızın kimler olduğu, ne yaptığınız; bunların tümü kişiliğinizi tanımlar. Bunlar aynı zamanda, değerleri de yansıtan, Psikolog Dr. Robert Mc. Murray'ın evintik ego adını verdiği sembolleri de kapsayabilir. Örneğin, birinin ucuz araba kullanması; kendisini düşünmediği ya da harcadığı benzine çok önem verdiği anlamına gelmez. Bunun yerine bu benzeşimsiz davranışlarla; insanların kapıldıkları ana akımın üzerinde olduğunu göstermeye çalışıyor olabilir. Yüksek öğrenim görmüş bir iş adamı ya da bilim adamı; ucuz ve ekonomik bir araba kullanarak kendine ve diğerlerine ne kadar farklı olduğunu kanıtlamak isteyebilir. Barakada yaşayan bir milyarder de yer israfına dikkati çekiyor olabileceği gibi çevresindekilere ve kendi kendine eşsiz değerlere sahip olduğunu göstermek istiyor da olabilir.
Hepimizin her şeyin üzerinde tuttuğu bazı değerleri vardır. Bu, kimileri için dürüstlük, kimileri içinse arkadaşlıktır. Bazıları dürüstlük kendileri için önemli olmasına rağmen; bir arkadaşlarını kurtarmak için yalan söyleyebilirler. Niçin böyle yapıyorlar? Çünkü temel değerler hiyerarşisinde onlar için arkadaşlık, dürüstlükten önce gelmektedir. Hem işinize çok önem veriyor, hem de ailenize büyük bağlılık duyuyor olabilirsiniz. Ailenize, beraber olacağınıza söz verdiğiniz bir akşam çalışmanız gerekirse, bir ikilem doğar. Hangisini seçeceğiniz, değerler hiyerarşinizde hangisinin daha önce geldiğine bağlıdır. Bu yüzden ailem değerli ya da işim değerli demek yerine, gerçek değerlerinizi keşfetmeye çalışın. Çok paranız olabilir; ama yaşadığınız hayat değerlerinize ters düşüyorsa hiçbir zaman mutlu olamazsınız. Bunun örneklerini hep görüyoruz. Güç ve para sahibi insanlar; tükenmiş, bitmiş bir hayat sürüyorlar. Bununla birlikte bir Hint Fakiri kadar fakir olsanız bile, hayatınız değerlerinizle uyuşuyorsa, son derece mutlu bir yaşantınız olur. Şöyle sorular sormanız gerekir. "Benim için kişisel bir ilişkide en önemli şey nedir?" diyelim ki, "Destek hissidir" şeklinde cevap verdiniz. O zaman da, "Desteğin önemi nedir?" sorusunu sorar ve cevaplarsınız. "Bu, beni seven birileri olduğunu gösterir." "Peki, birisinin beni sevmesinin önemi nedir?" "İçimi coşkuyla doldurması" şeklinde cevap vererek bir değerler sıralaması elde etmeye başlarsınız. Zenginlik ve mutluluğu sağlamanın anahtarları aşağıda açıklanmıştır.
ENGELLERLE NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ. Olabileceklerinizin hepsini olmak, yapabileceklerinizin hepsini yapmak, işitebileceklerinizin hepsini işitmek, görebileceklerinizin hepsini görmek istiyorsanız engellerle nasıl başa çıkılması gerektiğini öğrenmek zorundasınız. Engeller her an hayallerinizi yıkabilir. Engeller pozitif tutumları negatife, güçlü durumları aciz duruma sokabilir. Negatif tutumun yaptığı en kötü şey, kişisel disiplini yok etmesidir. Kişisel disiplin kaybolduğunda, istediğiniz sonuçlar da kaybolur. Bu nedenle uzun dönemli başarıyı garantilemek için engellerinizi nasıl disipline edeceğinizi öğrenmelisiniz. İzninizle size bazı şeyler anlatmak istiyorum. Başarının anahtarı yoğun engellemedir. Büyük başarıları incelerseniz, hemen hemen hepsinin başarıya giden yolda yoğun engellemelerle karşılaştığını göreceksiniz. Size bunun tersini her kim söylerse, bilin ki o, başarmanın ne demek olduğunu bilmiyordur. İki tür insan vardır. Engellemelerle başa çıkanlar ve engellemelerle başa çıkmak isteyenler. insanlar zenginlerin problemlerinin olmadığını sanırlar. Biraz daha dikkat etseler, zenginlerin daha çok problemlerinin olduğunu görecekler. Onlar sadece yeni stratejiler ve alternatifler yaratarak, bu problemlerle nasıl başa çıkılabileceğini biliyorlar. Zengin olmak sadece çok paraya sahip olmak demek değildir. Zengin bir ilişki daha çok problem ve daha çok zorluk demektir. Herhangi bir problemle karşılaşmak istemiyorsanız, böyle bir ilişkiye girmeyiniz. İşte, ilişkide, yaşamda, büyük başarıya giden her yolda çok fazla engelleme vardır. SDP gibi araçlar sadece olumlu düşünme değildir. Olumlu düşünmedeki sorun, o ana kadar üzerinde düşünülen konuda eyleme geçmek için genellikle geç kalınmasıdır.
SDP size, gerilimleri fırsata dönüştürecek bir yol sunmaktadır. Sizi çöküntüye uğratan herhangi bir imajın nasıl silineceğini ya da nasıl çoşku sağlayacak bir imaja dönüştürüleceğini öğrenmiş bulunuyorsunuz. Bunu yapmak zor bir iş değildir. Gerilimle başa çıkmanın iki yolu vardır: Birincisi küçük şeylere iltifat etmemektir. İkincisi ise her şey küçüktür. Tüm başarılı insanlar, başarının engellemenin öbür tarafında filiz verdiğini bilirler. Maalesef, bazı insanlar öbür tarafa geçmezler. Amaçlarını gerçekleştiremeyenler, engellemeler karşısında yılanlardır. Onlar istediklerine ulaşabilmeleri için atmaları gereken adımlara, engellemelerin engel olmasına izin verirler. Bu yolda engellemeleri yararak ilerleyeceksiniz. Her geri adım bir başarısızlık değil, sizi amacınıza götürecek yolda daha fazla bilgi veren bir geri beslemedir. Böylece daha ileriye gitmek için gerekli bilgileri sağlamış olacaksınız. Bu deneyimi yaşamamış başarılı bir insan bulabileceğinizden şüpheliyim
REDDEDİLMEYLE NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ. Bu ilke ikinci anahtarımızdır. Dilde insanı "hayır" kelimesinden daha çok inciten başka bir kelime var mıdır? Bir satış elemanıysanız; 100 bin dolarlık satış yapmakla, 25 bin dolarlık satış yapmak arasındaki fark nedir? Aradaki temel fark, sizi eyleme geçmekten alıkoyan korkuyu yenmek için reddedilmeyle nasıl başa çıkılacağını öğrenmektir. En iyi satıcılar, en çok reddedilenlerdir. Hayır kelimesi yüzünden kendinizi nasıl sınırladığınızı düşünün. Kelimenin kendisinin herhangi bir gücü yoktur. Derinizi yüzemez, gücünüzü elinizden alamaz. Onun gücü, sizin onu temsil ediş şeklinizden, yarattığınız sınırlamalardan gelmektedir. Sınırlı düşünceler de sınırlı yaşamları yaratır.
PARASIZLIĞIN BASKISIYLA BAŞA ÇIKMAYI ÖĞRENMELİSİNİZ. İşte mutluluk ve zenginliğin üçüncü ilkesi. Mecburi yön, sadece finansal (parasal) baskı değildir, hiç paraya sahip olmamaktır. Birçok kimseyi tahrip eden çok çeşitli finansal baskılar vardır. Onlar aç gözlülük, haset, hile ve paranoya yaratabilir. Onlar, duyarlılığınızı ve arkadaşlarınızı çalabilir. Dikkat edin, yapabilirler diyorum, yaparlar demiyorum. Finansal baskıyla başa çıkmak demek; nasıl kazanılacağını, nasıl verileceğini ve nasıl tasarruf edileceğini bilmek demektir. Ne zaman %10'u vermeye başlayacaksınız? Zengin ve ünlü olduğunuzda mı? Hayır. Bir işe başladığınız zaman vermeye başlamalısınız. Çünkü verdiğiniz sizin tohumunuzdur. Onu yememelisiniz, onunla yatırım yapmalısınız ve en iyi yatırım şekli de başkaları için değer yaratması amacıyla vermektir. Bunun bir yolunu bulmakta güçlük çekmeyeceksiniz. Gerekenler çevrenizde vardır. Böyle yapmanın en değerli yönlerinden birisi de bu eylemin kendinize ilişkin hislerinizi değiştirmesidir. İhtiyacı olanları bulmak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak kim olduğunuza ilişkin hislerinizi değiştirecektir. Bu tür hisler ya da durumlar, sizin daha saygın bir tutumla yaşamanızı sağlayacaktır. Çocukluğumda ailem bize bakabilmek için çok çalışıyordu. Birçok nedenlerden ötürü parasal yönden çok kötü bir durumdaydık. Parasız kaldığımız bir Şükran Günü'nü hatırlıyorum. Birisi bizim kapının önüne hindi ve birçok yiyecekle birlikte gelinceye kadar her şey çok kötü görünüyordu. Yiyecekleri getiren adam," Bunlan sizin bir şey istemeyeceğinizi bilen, sizi seven ve sizin çok iyi bir Şükran Günü geçirmenizi isteyen biri gönderdi" dedi. O günü hiç unutmam. Bu nedenle her Şükran Günü o adamın bize yaptığını yaparım. Bir haftalık ihtiyacı karşılayacak kadar yiyecek alır ve gerçekten ihtiyacı olan bir aileye götürürüm. Kendinizden verdiğiniz zaman elde ettiklerinizi, parayla satın alamazsınız. Hiçbir planlama % 10 verdiğinizde elde edeceklerinizi size sağlayamaz. O, size paranın ne yapabileceğini ve ne yapamayacağını öğretecektir. Bu ikisi de öğrenebileceğiniz en değerli derslerdendir. Ben bunlardan en iyi şeklin, fakir kimselere yardım etmek olduğunu düşünüyordum. Gelirinizin % 10'unu verdikten sonra, diğer % 10'uyla borçlarınızı azaltın ve diğer %10'uyla sermayenizi artırın. Sahip olduklarınızın % 70'iyle yaşamalısınız.
RAHATLIKLA NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ. Dördüncü hedefimiz, anahtarımız budur. Başarının doruğuna çıkan ve sonra birdenbire ortadan kaybolan meşhur insanlar görmüşsünüzdür. Onlar rahatlığa alışmaya başlamışlar ve kendilerini doruğa çıkaran şeyi, ilk planda kaybetmişlerdir. Küçüklerin içinde büyük olmayın. Rahat ve vasat bir insan olmak istiyorsanız, zamanınızı kim kiminle yatıyor dedikodularıyla geçirebilirsiniz. Bir fark yaratmak istiyorsanız; kendinizle mücadele edin, kendinizi sınayın ve size özgü bir yaşam oluşturun.
DAİMA ALMAYI BEKLEDİĞİNİZDEN DAHA FAZLASINI VERİN: Bu prensip, son anahtarımızdır. En önemli anahtar budur. Çünkü bu anahtar, size eninde sonunda gerçek mutluluğu getirecektir. Toprağa gidip "Bana biraz meyve, bir ağaç ver" derseniz; toprak ne der? "Özür dilerim efendim. Siz galiba biraz şaşırmışsınız. Burada yeni olmalısınız. Oyun o şekilde oynanmaz" diye cevap verir. Sonra size tohumun nasıl ekileceğini açıklayacaktır. Ona bakmalısınız. Sulamalı ve toprağı işlemelisiniz. Gübrele melisiniz. Korumalı ve büyütmelisiniz. Tüm bunları yaptıktan bir süre sonra ürünü ya da meyveyi alabilirsiniz. Topraktan sonsuza kadar isteyebilirsiniz; fakat bu olayları değiştiremezsiniz. Meyve için vermek, büyütmek, toprağı işlemek zorundasınız. Yaşam da aynı şekildedir. Gerçek zenginlik ve mutluluğa erişmek istiyorsanız; gücünüzü, sorumlu ve sevecen bir şekilde kullanma yeteneğiniz olmalıdır. Bu beş nesneyle başa çıkarsanız; harika sonuçlara ulaşabilmek için bu kitapta öğretilen tüm ustalıkları ve güçleri kullanabilirsiniz.
"Dünya gezegeninin tek bir uzay gemisi ve yazgımızın da ortak olduğunu göremediğimiz sürece, onu daha fazla yürütmemiz mümkün değildir. O, ya herkesin malı olacaktır ya da hiç kimsenin olmayacaktır." Buckminster Fuller
Öğrendiğiniz temel şeyleri kısaca gözden geçirelim. Şimdi yeryüzündeki en güçlü aracın, iki kulağınızın arasındaki biyobilgisayar olduğunu biliyorsunuz. Uygun çalıştınrsanız; beyniniz, size daha önce hayal bile edemediğiniz bir yaşam sağlayacaktır. Sürekli başarılı olmanızı garanti edecek ve yaşamınızı değiştirecek bir başka yol daha önermek istiyorum. Sizinle çalışmak isteyen bir ekip bulun. Kişilerin birlikte olmalarının gücü üzerinde konuştuklarımızı hatırlayın. Asıl güç ayrı ayrı çalışmakla değil, birlikte hareket etmekten doğar. Bu da ailenizle ya da iyi arkadaşlarınızla birlikte çalışmak demektir. İş ortaklarınızla birlikte çalışmak demektir. Başkaları için çalışıyorsanız, kendiniz için çalışıyormuş gibi çok ve iyi çalışmalısınız. Çok almak için çok vermelisiniz.
"Kimyacı kalbinden şefkat, saygı, özlem, sabır, pişmanlık, sürpriz ve affedicilik elementlerini çıkarabilir ve bunları birleştirerek sevgi adı verilen tek bir atom haline dönüştürebilir." — Halil Cibran
Öğrendiklerinizi uygulayın ve hemen yararlanın. Sadece kendiniz için değil, kendiniz kadar diğerleri için de uygulayın. Bu eylemlerin ödülü, hayal edilebileceğinizden çok daha büyüktür.